Mustafa Ağdaş Yazdı: Ey İman Edenler Yapmayacağınız Şeyi Söylemeyiniz
EY İMAN EDENLER YAPMAYACAĞINIZ ŞEYİ SÖYLEMEYİNİZ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
يَا اَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ. كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللّٰهِ اَنْ تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ. اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَ فِى سَبِيلِهِ صَفًّا كَاَنَّهُمْ بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ.
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir. Hiç şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” (1)
Âyetler, gerçek Müslümanın söylediği ile yaptığının tutarlı olmasını, ne söylüyorsa, onu bizzat yaparak göstermesini, şayet yapmaya niyeti veya gücü yoksa o zaman susmasının gerekli olduğunu, İslâm için fedakârlık yapma konusunda iddiada bulunup sonra da yüz çeviren kimselerin ayıplanmasını bildirmekte ve Allah yolunda birleşerek cihad edenlerin ilâhî muhabbete nâil olacaklarını müjdelemektedir.
Bu âyetlerin nüzul sebebi ile alakalı birkaç rivayet bulunmaktadır.
1. Abdullah b. Selam (r.a.) biz birkaç arkadaş oturup acaba hangi amel Allah’a daha sevimlidir, bilsek de onu yapsak diye konuşuyorduk. Bu arada Allah Resûlü (s.a.v.) geldi, aynı şeyi O’na sorduk, bunun üzerine bu âyetler inzal buyruldu da Resûlullah (s.a.v.) onları bize okudu. (2)
2. Bazı kimseler Resûlullah (s.a.v.)’e gelerek; biz savaşta şöyle yaptık, böyle yaptık, şöyle yararlılıklar gösterdik gibi sözlerle yapmadıkları şeyleri söylemeleri üzerine;
يَا اَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ.
“Ey îman etmiş olanlar! Yapmadığınız şeyi ne için söylersiniz” âyeti inzal buyrulmuştur.
3. Rivayete göre münafıklar mü’minlere, biz de sizdeniz, sizinle beraberiz dedikleri halde, söylediklerinin aksine hareket ettikleri görüldüğünden bu ayetler inzal buyrulmuştur. (3)
يَا اَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ.
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” âyeti ile Cenab-ı Hak imandan sonra kendisine en sevimli ibadetin Allah yolunda cihad olduğunu bildirmiştir. Fakat hayat pahasına olan bu ibadet mü’minlerin bir kısmının hoşuna gitmemiştir. Bu nedenle Cenab-ı Hak; Ey iman edenler! Yapmayacağınız işi niçin yaparız diyorsunuz buyurarak mü’minleri uyarmakta ve edebe davet etmektedir. Çünkü Allah katında en sevilmeyen şey, sizin yapmayacağınız şeyi yaparız demenizdir.
Bir insanın yapmayacağı şeyi söylemsi Allah katında en kötü amellerdendir, büyük bir günahtır ve çok iğrenç, çok kötü bir davranıştır. Yapmadığı bir şeyi söyleyen bir kimse Allah’ın azabını hak etmiştir. Ben Müslümanım diyen bir kimseye bu şekilde davranmak asla yakışmaz. Peygamberimiz (s.a.v.) böyle bir özelliğin müminliğin değil, münafıklığın alametlerinden olduğunu şöyle açıklamışlardır:
مِنْ عَلاَمَاتِ الْمُنَافِقِ ثَلاَثَةٌ: إِذَا حَدَّثَ كَذَبَ، وَإِذَا وَعَدَ أَخْلَفَ، وَإِذَا ائْتُمِنَ خَانَ، وَإِنْ صَامَ وَصَلَّى وَزَعَمَ أَنَّهُ مُسْلِمٌ.
“Münafıklığın alametleri üçtür: konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiğinde sözünü yerine getirmez ve kendisine emanet edilene hıyanet eder, her ne kadar oruç tutsa, namaz kılsa ve mümin olduğunu iddia etse de.” (4)
Başka bir hadiste de şöyle buyrulmuştur:
أَرْبَعٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ كَانَ مُنَافِقًا خَالِصًا وَمَنْ كَانَتْ فِيهِ خَلَّةٌ مِنْهُنَّ كَانَتْ فِيهِ خَلَّةٌ مِنْ نِفَاقٍ، حَتَّى يَدَعَهَا: َإِذَا ائْتُمِنَ خَانَ، وَ إِذَا حَدَّثَ كَذَبَ، وَإِذَا عَاهَدَ غَدَرَ، وَإِذَا خَاصَمَ فَجَرَ.
“Bir kimsede şu dört haslet bulunursa, o kimse halis münafıktır. Eğer bu hasletlerden biri onda bulunuyorsa, onu terk edene kadar, onun kalbinde nifaktan bir huy vardır. Bu dört haslet şunlardır: Kendisine bir şey emanet edildiğinde ona hiyânet eder, konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, münakaşa ettiğinde ahlâk ve edebi aşar.” (5)
İslâm âlimleri, Allah’a veya herhangi bir kimseye söz veren kimsenin, sözünü yerine getirmesi gerektiği konusunda ittifak etmişlerdir. Ancak, günah bir şey hakkında söz veren kimsenin ise, sözünü yerine getirmemesine, onun vebalinden kurtulmak için de, yemin kefareti vermesine hükmetmişlerdir.
(1) Saf, 61/2-4.
(2) Ahmed, Müsned, C. V, s. 452; Tirmizi, Tefsir, 61/1, (3309).
(3) Yazır, Muhammed Hamdi Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, c. VI, s. 4923, İstanbul, 1938.
(4) Müslim, İman, 107-110, (59); Buhari, İman, 24.
(5) Buhari, İman, 24, Mezalim 17, Cizye 17; Muslim, İman, 106, (58); Ebu Davud, Sünnet, 16, (4688); Tirmizi, İman 14, (2631); Nesai, İman 20.
Kaynak: Mustafa Ağdaş
- TÜ’de “Yapay Zeka Çevirisi ve Yeni İmkanlar” Konferansı Düzenlendi - Mayıs 9, 2025
- Edirne’de Öğrenciler Geleneksel Tatların Yolculuğuna Tanıklık Ettiler - Mayıs 9, 2025
- Erdal Akgün’den İyi Haber Var - Mayıs 9, 2025