Metin Diler Yazdı: Biz o mahallenin yaramaz çocuklarıydık…
Biz o mahallenin yaramaz çocuklarıydık…
Biz o mahallenin yaramaz çocuklarıydık…
Zil çalıp kaçmaktan, komşunun bahçesinden akasya aşırmaktan, cam kenarına dizilmiş saksılara sapanla gol atmaktan mahallenin sicil dosyasını kabartırdık. Ama ne yaparsın, çocukluk işte. Her oyunda bir mızıkçımız olurdu. Ya saklambaçta sobelemeden çıkan, ya yakar topta top değdiğini inkar eden… Ama sonra da ekmeğini bölüşürdü seninle aynı çocuk.
Biz o yıllarda aynı coğrafyanın, aynı kaderin çocuklarıydık. Oyunlarımız boldu ama sorumluluğumuz da çantamızda taşınan bir yük gibiydi. Bilirdik ki her top patladığında yerine yeni top gelmezdi. Tahta araba tekeri çatladığında, oyun bir kenara bırakılır, çiviyle yamamaya girişilirdi.
Okul çıkışı eve uğrar, üzerimizi değiştirirdik.
Kimi zaman ayakkabı boyacısı olur, sandığımızı sırtlar, soğuğa aldırmadan şehir meydanına açılırdık.
Kimi zaman simit sepetimizi kolumuza takar, “Taze simit! Susamı bol, kendisi sıcak!” diye bağırırdık.
Kimi zaman mendil, kimi zaman çiklet, kimi zaman da “Taze kavrulmuş sımíşga verelim” der çekirdek satardık…
Şehrin küçük esnaflarıydık….
Hani bazıları der ya, “Çocuklar sadece çocuk olmalı.”
Evet, biz de isterdik sadece çocuk olmayı ama o zamanlar hayat bize başka bir oyun yazmıştı. Hem oynayacaktık, hem çalışacaktık hemde okuyacaktık. Bazen bilye oynarken bir müşteriye rastlardık. “Boyacı gel bakayım!” deyince, bilyeleri
toprakta bırakıp fırçayı alırdık elimize.
Geçerdik boya sandığımızla bir sokak lambasının altına…
Belki bir müşteri gelir de ayakkabı boyatır umuduyla…
Gelinceye kadar da açardık kitabı, yarınki yazılıya çalışırdık o loş sokak ışığında.
Kalabalık görünce başlardık hemen neşeyle:
“Boyansi beyler, boyansi!”
“parlamazsa para yok”Gelince bir müşteri alırdík elimize fırçayı…
Bir sağa bir sola fırça, üzerine boya, sonra cila, en son da kadife bezle şöyle tatlı bir rötuş…
Bazen parlardı, bazen parlamazdı ama üç-beş liramızı alırdık.
Hem okul harçlığı, hem de eve katkıydı bizimkisi.
Cebimizde bazen beş kuruşluk leblebi tozu, bazen bir simit parası olurdu. Ama yüreğimizde her zaman bir şey daha vardı: Sorumluluk.
Kimi zaman evin ekmeğini, kimi zaman okulun defter parasını kazanmak vardı niyetimizde. Bazende Ansiklopedi veren aylık çocuk dergilerini alırdık…
Mahallenin kedisi bile bizi tanırdı. Bir simidin susamını dökünce ilk o gelirdi.
Bakkal amca “Bu çocuk çalışıyor,” der, bazen cebimize bir çiklet sıkıştırırdı.
O zamanlar Erzurum’un sokakları daha sessiz, ama çocuklarının sesi daha gürdü.
Üşüyen ellerimizle ekmek tutardık,
Yamalı paltomuzla adam gibi dururduk.
O yüzden şimdi biri çıkıp da “Coğrafya kaderdir,” dese…
Ben de derim ki:
“Evet kaderdir. Ama biz o kaderi omuzlamayı çocukken öğrendik.”
Kaynak:Metin Diler Tahterevalli dünya
- Metin Diler Yazdı: Biz o mahallenin yaramaz çocuklarıydık… - Haziran 9, 2025
- Bu Köyde Kurban Eti Yemeyen Kalmıyor - Haziran 9, 2025
- Dr. Ayten Eren Yazdı: DDT’yi Yasaklatan Çevrecilerin Piri Rachel Carson - Haziran 8, 2025