Mustafa Kır Yazdı: Siyaset, Yönetim, İslam ve Sorumluluk

Siyaset, Yönetim, İslam ve Sorumluluk
Siyaset; terbiye etme, yetiştirme, suçluları cezalandırma, kamu düzenini sağlama ve erdemli bir toplum inşa etme anlamında Arapça bir kelimedir. Bir taraftan, sosyal hayatta muhatabı etkilemek ve görüşünü değiştirmek amacıyla girişilen faaliyetleri ifade eden siyaset, diğer taraftan insanların sorumluluklarını üzerine alma, çatışan menfaatleri uzlaştırma, farklı inanç ve dünya görüşüne sahip toplumları bir arada tutma ve yönetme sanatıdır.

İslami literatürde ise siyaset; şeriat, din, millet ve İslam ile eş anlamlı bir kavramdır. “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” prensibinden hareketle; yöneticilerin, dinin genel hükümlerine ters düşmeyecek ve yönetilenlerin faydasına olacak hizmetlerin ifasıdır. Böyle olunca siyaset; Hz. Muhammed (s.a.v) ve bütün peygamberlerin; iyiliklerin hayata geçirilmesi, kötülüklerin ortadan kaldırılması amacıyla yaptıkları emri bil maruf nehyi anil münker vazifesinin ifasından başka bir şey değildir.

Bilindiği üzere İslam, Allah tarafından Hz. Muhammed’in (s.a.v) şahsından bütün insanlığa gönderilen, en son ve en mükemmel dindir. Amacı; insanlığı ahlaken eğiterek, yeryüzünün imar ve ıslahını, neslin, aklın, malın, canın ve dinin korunmasını sağlamaktır. Dünyada huzurlu yaşamanın, ahirette kurtuluşa ermenin yollarını göstermektir.

Dinin korunması ve dünya işlerinin yürütülmesi ancak siyaset ve devlet ile mümkündür. Devletin kendisi İslam değildir. Ancak İslam ile devlet ve siyaset arasında doğrudan ilişki vardır. Devlet siyasetin teşkilatlanmış şekli, İslam ise, Allah nizamı ve devlet sistemidir. Yöneticiler “dinin ve dünyanın muhafızı, yönettikleri toplumların idari, mali, eğitim, sağlık, güvenlik; can, mal emniyetinden, namuslarının korunmasından, günün şartlarına göre temel gıda, barınma ve ulaşım hizmetlerinin, sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasında sorumluk taşıyan otoritelerdir.

“Ben namaz ve ibadet ile emir olunduğum gibi insanları yönetmekle de emir olundum” “İnsanlar üzerinde emir olan kimse onlardan sorumludur”, “Hepiniz çobansınız, güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet başkanı halkının, Âmir memurlarının, aile reisi ailesinin çobanıdır. Neticede idare ettiklerinden sorumludur.” (Hadis)
Siyaset kelimesi hadisi şeriflerde sıkça geçmekle birlikte, Kur’an-ı Kerimde doğrudan geçmemektedir. Ancak hem K. Kerimde, hem de hadisi şeriflerde ve İslam literatüründe; yönetenler, yönetilenler, yönetim, “devlet başkanı”, “hükümdar”, “imam”, “halife”, “melik”, “emir”, “sultan” gibi siyasi lider” anlamlarında kullanılan pek çok kavram mevcuttur.

Nitekim C. Hak, Hz. Dâvûd’a hitap ederken; “Biz seni yeryüzünde halife yaptık, onun için insanlar arasında adaletle hükmet” (Sad, 26) “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe itmesin. Adaletli olun.” (Maide,8) “Şüphe yok ki Allah size emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor.” (Nisa,58)

Peygamber (s.a.v) her konuda olduğu gibi siyaset konusunda da insanlık için mükemmel bir rehber, gerçek bir önderdir. O siyasi mücadelenin odağına güzel ahlakı, dürüstlüğü, adaleti, liyakati, istişareyi, maslahatı, uzlaşıyı, hoşgörüyü, kul hakkına riayeti yerleştiren; Medine de ilk İslam devletini kuran, ilk yazılı anayasayı yapan, başka devletlere elçiler gönderen, elçiler kabul eden, savaş kararı alan, barış antlaşmaları imzalayan, valiler, komutanlar atayan, israfı, kan davasını kaldıran; faiz, içki, kumar, zina gibi kötülükleri bertaraf eden müminlerin ilk devlet başkanı, rol model bir siyaset ve devlet adamıdır.

Peygamber; devlet ve siyaset adamı kimliği ile Medine’de birbirlerine kin ve nefret içinde olan Evs ve Hazreç kabileleri arasında 120 yıl devam eden kabile savaşlarını; gönüllere girerek sonlandırmış; cahil ve bedevî bir toplumdan barış içinde yaşamayı şiar edinen; bilgin ve medenî bir toplum inşa etmeyi başarmıştır.
Bir devlet başkanı olarak, Hz. Muhammed (s.a.v) günümüz siyaset ve devlet adamları gibi kendilerini diğer insanlardan farklı ve üstün görmemiş, kendini dokunulmazlık zırhı ile koruma altına almamıştır. Halktan ayrı bir yaşam sürmemiş. Onların oturduğu gibi evlerde oturmuş onların yaşadığı yerlerde yaşamış onlar ne yiyorlarsa onu yemiş, onların giyindiği gibi giyinmiştir. Vefat ettiğinde Peygamber ve devlet adamlığından kaynaklanan; geriye birkaç kap kacaktan başka bir miras bırakmamıştır.
O “Bende sizin gibi bir beşerim.” Ben kurumuş et yiyen bir kadının oğluyum.” “Ey İnsanlar! Kimin benim üzerimde bir hakkı varsa gelsin alsın. Kime borcum varsa gelsin istesin. Diyerek, peygamberin ve yöneticilerin Allah katında hesap verme açısından diğer insanlardan farklı olmadıkları konusunda örnek bir davranış sergilemiştir. Onun için dînî, sosyal, siyasal açıdan İslam’ın hükümlerinin kâmil manada uygulandığı için Peygamber dönemine “Asrısaadet” denilmiştir.

İslamî anlamda siyaset; yalanı, dolanı, şantajı, haksızlığı, hukuksuzluğu, iftirayı, hakareti, şiddeti, kötü sözü ve kötü işi, kul hakkına tecavüzü, devlet malına abanmayı, çıkarcılığı, ayırımcılığı, kayırmacılığı, ötekileştirmeyi dışlayan; doğruluğu, dürüstlüğü, güvenirliliği, güzel ahlakı, hoş görüyü, uzlaşıyı, adil olmayı; vaat edileni yerine getirmeyi, işlerde adaleti ve liyakati, emanette sadakati, doğrulukta teslimiyeti, bireysel menfaat yerine toplumsal menfaati merkeze alan şerefli bir meslek olup, Peygamber mesleğidir.
Siyaset mesleğinin hakkıyla ifa edilebilmesi; siyasetçilerin üstün bir adalet duygusuna, güzel ahlaka, ilkeli, dürüst bir kişiliğe sahip olmalarına bağlıdır. Şartlar ne olursa olsun; eylem ve söylemleriyle topluma yön veren, kalabalıkları peşinden sürükleyen devlet ve siyaset adamlarının, ahlakî ilke ve prensiplerinden ödün verme gibi bir hakları yoktur.

Hz. Peygamberin Kâbe’nin yakınındaki Sefa tepesine çıkıp, Kureyşlilere; “Ey Kureyşliler! Sizlere şu dağın arkasında düşman var, biraz sonra size saldıracak, çocuklarınızı öksüz, eşlerinizi dul bırakacak desem bana inanır mısınız? Diye seslenince; oradakilerin evet inanırız, çünkü “Sen” “Muhammed’ul Emin” sin (güvenilirsin) çünkü senin yalan söylediğin görülmemiştir. Cevabı siyasetçilere bir örneklik teşkil etmelidir. Müslüman siyasetçi; kendisinin Peygamber mesleğini icra ettiğinin bilincinde olmalıdır.

Siyaset ve devlet adamları, topluma yön veren pusula gibidir. Onların haktan sapmaları sadece kendilerini değil, kendilerine inanan ve güvenenleri de felakete sürüklemektedir. “İnsanlar meliklerinin dini üzeredirler.” “İslam’da iyi bir çığır açana, açtığı o çığırın sevabı verileceği gibi, o yolda gidenlerin sevabı da verilir. Onların sevabından da hiçbir şey eksilmez. Her kim de, kötü bir çığır açarsa o kimseye açtığı çığırın günahı yükletildiği gibi o yoldan gidenlerin günahı da kendisine yüklenir” (Hadis) Bu yüzden; siyasetçilerin ve yöneticilerin sevabı da günahı da katmerlidir.

İslam dîni, her müminin; Allah’ın emir ve yasaklarına uymasını emrettiği gibi, siyasetçilerin de; Allah’ın emir ve yasaklarına uymalarını; adalete, liyakate, istişareye, maslahata, ahlak ve hukuk kurallarına uymalarını emretmektedir. Herkes gibi siyasetçi de her yaptığı güzel hizmetinin karşılığını sevap olarak, Allah katında göreceği gibi, İşlediği kötü davranışının karşılığını da günah ve azap olarak Allah katında bulacaktır. “Her kim zerre kadar bir hayır işlediyse, her kim de zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.” (Zilzal 7,8)

Yönetim görevi yöneticilere verilen bir emanet olduğu gibi yanlış icraatlarından dolayı yöneticilerin uyarılması ve yanlışlarına engel olunması da yönetilenlere yüklenen bir sorumluluktur. Yöneticilerin vaat edilenleri unutmalarının, halkın taleplerine duyarsız kalmalarının, ahlakî ilkelerden, kul hakkına riayetten uzaklaşmalarının en önemli sebepleri; caydırıcı bir güce sahip örgütlü bir sivil toplum gücünden, bilim ve fikir adamlarının kanaat önderlerinin varlığından mahrum olmalarıdır.

Yöneticilerin ahlakî ilkelere ve hukukun üstünlüğüne uymalarını beklemek yerine, onları ilkeli davranmaya zorlamak; insani ve İslami bir yükümlülüktür. “Her toplum layık oldukları yönetimle yönetilirler.” İyi veya kötü bir hayat tarzını, nimet veya azap içinde yaşamayı insanların kendileri hak eder. “Bir toplum davranışlarını değiştirmedikçe, Allah da onların durumunu değiştirmez.” (Rad,11)

Siyasi otoritelerin ve yöneticilerin; hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunu, liyakatin yerine kayırmacılığı, adaletin yerine haksızlığı tercih etmeleri; şeffaflıktan uzaklaşmaları, yalanı, iftirayı, hakareti, mesnetsiz itham ve iftiraları, uzlaşmazlığı, ayrıştırmayı, zanna göre hüküm vermeyi huy haline getirmeleri; vaatleri ile çelişmeleri, kirli ilişlerle anılmaları; siyasete ve siyasetçiye olan güveni ve saygınlığı ortadan kaldırmıştır. Devlet geleneğimizin temel harcı olan güven, sadakat gibi güzel hasletleri yok olma noktasına getirmiştir. İşte bu durum İslami ve insani değerlerimizden, ahlaki ilkelerimizden temiz toplum ve temiz siyasetten ne kadar uzaklaştığımızın açık göstergesidir.

Özellikle İslam’ı referans alan siyasi partilerin veya siyasi figürlerin Müslümanlık kisvesi altında haksızlığı, hukuksuzluğu ve etik olmayan davranışları kendilerine mubah saymaları, siyasetçiden çok islamî siyaseti sorgulanır hale getirmiştir. Oysaki sorgulanması gereken şey, İslam’ın siyaset anlayışı değil, Müslümanlık kisvesi altında siyasetçi geçinen Müslümanların İslam’ı istismar etmeleridir. Hz. Muhammed tarafından uygulanan siyaset noksansız, kusursuz ve mükemmel ve bütün insanlığın yolunu kıyamete kadar aydınlatacak niteliktedir.

Sonuç olarak, siyaset ve devlet adamlığı veballi ve zor bir görevdir. “Allah’ın ahirette kendilerini arşının gölgesinde barındıracağı yedi zümrenin en başında âdil imam”, “Allah’ın gazabına uğrayanların arasında da zalim imam” gelmektedir.” “On kişi üzerinde bile olsa, yöneticilik yapmış olan her insan kıyamet gününde (Allah’ın huzuruna) elleri boynuna bağlı olarak getirilir. Sonra da adaleti ve siyaseti sayesinde ya kurtulur ya da yaptığı haksızlıklar sebebiyle mahvolur!” (Hadis) Siyaset Allah’ın emirlerine, Peygamberin sünnetine ve insanlığın yararına yapıldığı zaman bir ibadet, aynı zamanda cihattır. Aksi takdirde yapan için ateşten bir gömlek ve sonu da felakettir
MUSTAFA KIR
EĞİTMCİ, YÖNETİCİ

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.