Mustafa Kır Yazdı: 1 Muharrem, Hicrî Yılbaşımızın 1447. Yıldönümü Münasebetiyle
1 Muharrem, Hicrî Yılbaşımızın 1447. Yıldönümü Münasebetiyle
26 Haziran 2025 Perşembe günü Muharrem ayının 1. Günüdür. Muharrem ayının 1. Günü, Hicri takvime göre; aynı zamanda Hicri Yılbaşımızın ve Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) Mekke’den Medine’ye hicret edişinin 1447. Yıldönümüdür. Bu vesileyle İslam âleminin Muharrem ayını ve hicri yılını tebrik ediyor, İslam ve insanlık alemi için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Bilindiği üzere “Hicrî takvim” İslam peygamberi Muhammed‘in (s.a.v) Mekke’den Medine’ye hicretini başlangıç kabul eden ve Ay‘ın Dünya çevresinde dolanmasını esas alan; 1 yılı 354 veya 355 gün kabul eden bir takvim sistemidir. Hicrî takvim, Hz. Ömer‘in (r.a) halifeliği döneminde Hz. Ali’nin (r.a) önerisi ile hicretten 17 yıl sonra Milâdî 639’da, toplanan meclis tarafından Muharrem ayının 1. Günü Hicri takvimin başlangıcı ve Müslümanların “Hicri Yılbaşısı” olarak kabul edilmektedir.
Hicri Yılbaşı veya 1 Muharrem, hicrî takvime göre Zilhicce ayının son gecesini Muharrem ayına bağlayan günün gecesinde Miladi takvimde olduğu gibi gece Saat: 00’ dan itibaren değil de güneş batmasıyla akşam ezanı ile başlamaktadır. Hicri takviminde ayın dünya çevresinde dolanımı esas alındığı için bir sonraki hicri yılbaşı 11 ya da 12 gün daha erken bir tarihe denk gelmektedir.
Muharrem ayı, Zilkade, Zilhicce ve Receb ile beraber Kur’an‘da kıymet verilen dört haram aydan biridir. Bu aylarda barış içinde yaşanması, savaş yapılmaması ile ilgili İslam öncesi ve sonrası hükümler mevcuttur. İslam öncesi Arap toplumunda kullanılan ay adlarına göre savaşmanın yasak kabul edilen aylar, Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Recebaylarıdır. Müslümanlar İslam öncesi dönemde kullanılan bu ayların isimlerini İslam ile müşerref olduktan sonra da kullanmaya devam etmişlerdir.
Nitekim Kur’an-ı Kerimde haram aylardan şöyle bahsedilmiştir: “Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre Allah’ın katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram (ay)lardır. İşte doğru din budur. O aylar içinde (konulmuş yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin. (Tövbe, 36)
“Haram ayları ertelemek, ancak inkarda daha da ileri gitmektir ki bununla inkâr edenler saptırılır. Allah’ın haram kıldığı ayların sayısına uygun getirip, böylece Allah’ın haram kıldığını helal kılmak için Haram ayı bir yıl helal, bir yıl haram sayıyorlar. Onların bu çirkin işleri, kendilerine süslenip güzel gösterildi. Allah inkarcı toplumu doğru yola iletmez. Tövbe, 37)
“Ey Muhammed! Sana (kutsal) ayı ve o aydaki savaşı sorarlar; de ki, ‘O ayda savaşmak büyük suçtur.” Bakara, 217)
Hicret olayının bir takvim için milat kabul edilmesi sıradan bir olay değildir. Hicri takvimin ortaya çıkışı ve Hz. Peygamberin (sav)`in Mekke`den Medine`ye göç etmesinin hicri takvime başlangıç olarak kabul edilmesi, hicretin tek başına ne kadar büyük bir olay olduğunun açık bir göstergesidir.
Hicret: Arapça “hecr, hicrân” kökünden türemiş bir isim olup, sözlükte; bir şeyi terk etmek, onunla ilgiyi kesmek, o şeyden ruhen, bedenen, lisanen ve kalben ayrılıp uzaklaşmak demektir. Özel olarak ise hicret; Peygamberimizin Miladi 622 yılında Mekke’den Medine’ye göç etmesidir. Bu sebeple Peygamberimiz ile birlikte Mekke’den Medine’ye hicret eden Ashaba “muhacir” onlara kucaklarını ve gönüllerini açan, maddi ve manevi varlıklarını onlarla paylaşan Medineli Müslümanlara ise Ensar denilmiştir.
Ensar olmakta muhacir olmakta her babayiğidin kârı değildir. Hele hele bugünkü şartlarda Ensar ya da muhacir gibi olabilmek; neredeyse imkânsız görünmektedir. Hicret daha konforlu ve lüks bir hayat yaşamak için yapılan mekân değişikliği değildir. Daha geniş anlamıyla hicret; Mekkeli Müslümanların gördükleri insanlık dışı eza ve cefalar yüzünden inançlarının gerektirdiği tüm emir ve yasakları serbestçe yerine getirebilme adına Allah rızası için vatandan, maldan, yardan, candan, evlad’ü iyaldan vaz geçmektir. Hicret; kötülükleri iyiliğe, düşmanlıkları kardeşliğe, şirki tevhide, tevhidi vahdete dönüştürmek için çıkılan kutlu yolculuğun adıdır.
Onun için her göçe hicret, her göç edende de muhacir denilemez. Gerçek muhacir, Allah’ın yasak kıldığı şeyleri terk edendir.” Hicret de önce terk etmekle, terk edilmesi gerekenlerden vazgeçmekle başlamaktadır. Hicret; kişinin içinde bulunduğu şartları, yeri ve konumu ruhen ve bedenen terk edip başka bir yere intikal etmesi demektir. Bu açıdan bakıldığında Hicret mana yönüyle bir iman ve ruh eylemidir.
Nitekim en büyük muhacir Hz. Muhammed (sav) hadislerinde “Ameller niyetlere göredir. Kimin hicret etmekteki niyeti Allah ve Resul’ünün emirlerine uymak ise, onun hicreti Allah ve Resulünedir. Kimin hicreti de elde etmek istediği bir dünyalığa veya evlenmek istediği bir kadına yönelikse onun hicreti de niyet ettiğinedir.” “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların selâmette olduğu (zarar görmediği) kimsedir. Muhacir de Allah’ın yasakladığını terk eden kimsedir.” Buyurmuştur. (Buhârî, Îmân)
Hicret ile ilgili ayetlerde ise; “İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır. Tövbe, 20. “İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah, gafûr ve rahîmdir.” Bakara, 218. Buyurulmuştur.
Hicret, İslâm devletinin kuruluş harcı, İslam davetinin önünü açan iksirli anahtarıdır. Medine döneminde, İslam davetinin önündeki engeller birer birer hicret ile kaldırılmıştır. İslâm’ın sosyal bir düzen, siyasî bir otorite ve İslam medeniyetinin ortaya çıkışı hicretle vuku bulmuştur.
Mekkeli Müşriklerin işkence ve baskısı sebebiyle Medine’ye göç etmek zorunda kalan bir avuç Müslümanın hicret hareketi, hicretten sonraki hadiselerin doğumuna vesile olmuştur. Çünkü Mekkeli müşriklerin zulüm ve işkencesi karşısında iman ve sabırdan öte gidemeyen 13 yıllık tevhit mücadelesi hicretin, Hicret ise Medine İslam devletinin, Medine İslam devleti, Mekke’nin fethinin, Mekke’nin fethi ise İslam’ın cihanşümul bir din olmasının yolunu açmıştır.
Hicret; İslam tarihinde bir dönüm noktası olduğu içindir ki, Hz Ömer’in (r.a.) hilafeti döneminde hicretten 17 yıl sonra (M.638) Hz. Ali’nin (r. a) teklifi ve İslam şurasının onayı ile Peygamberimizin miladi 622’yılında Mekke’den Medine’ye göç olayı İslam tarihi için başlangıç sayılmış, her kameri yıla göre Muharrem ayının 1.günü Müslümanlar için hicri yılbaşı olarak kabul edilmiştir.
Hicri yılbaşına sahip çıkmak aynı zamanda hicretin ifade ettiği ruh ve manaya da sahip çıkmak demektir. 1 Muharrem Hicri yılbaşı Müslümanların sosyal iletişim ağlarından tebrikleşme yoluyla geçiştirilebilecek kadar basit bir hadiseye indirgenmemelidir. Hicreti oluşturan şartlar, hicret ve hicret sonrası yaşanan hadiseler, hicret ile elde edilen kazanımlar ile birlikte değerlendirilmeli ve kıssadan hisseler çıkarılmalıdır.
Şüphesiz cahiliye döneminde Müslümanlara reva görülen olaylar ile günümüz İslam dünyasında yaşanan terör, savaş, şiddet, işgal açlık, yokluk ve yoksulluk olayları arasında çok büyük benzerlikler vardır. Ancak o gün Müslümanlara yapılan zulüm ve işkenceler müşrikler ve kafirler tarafından yapılırken, bugün İslam coğrafyasında Müslümanlara yapılan zulüm ve işkenceler hem kendi din kardeşleri hem de din düşmanları tarafından iş birliği içinde yapılmaktadır. Ne yazık ki Müslümanlar hicret gibi bir olaydan ders alıp içlerine düştükleri zilletten kurtulma yerine kendilerine reva görülen zillete şükretme yolunu tercih etmektedirler.
Yine günümüzde İslam coğrafyasında yaşanan; terör, şiddet, açlık, yokluk, yoksulluk, işgal, iş savaş gibi menfur hadiselerden dolayı kendi ülkelerini terk etmek; başka ülkelere sığınmak zorunda kalan Müslümanlar Peygamberimizin hicretinden ders alıp kendi ülkelerine dönmeyi düşleme yerine; daha müreffeh bir hayat sürmek için kendilerini yurtlarından kaçışa zorlayan iç ve dış mihraklara köle olma yolunu seçmeleri de Müslümanların hicret ruhundan ne kadar uzaklaştıklarını göstermektedir.
Şunu ifade etmek isterim ki; Müslümanların içine düştükleri zillet çukurundan kurtuluş reçetesi hicret öncesinde ve sonrasında yaşanan olaylarda aranmalıdır. Hicri yılbaşı ve hicri yılbaşına mesnet teşkil eden hicret olayı iyi araştırıldığında hicretin bir kaçış değil, asla dönüş olduğu; Filistin’i Mescid-i Aksay’ı Siyonist İsrail’in işgalinden, Gazze’yi Siyonist soykırımdan kurtarabilecek; Suriye’nin işgalini ve çaresizliğini giderebilecek, Arakan zulmünü durdurabilecek, Libya’ya da çok uluslu güçlerin tasallutunu, Doğu Türkistan’da ki Çin zulmünü önleyebilecek; İslam dünyasında var olan savaşı, şiddeti, işgali açlık, yokluk ve yoksulluğu sonlandırabilecek; kardeşliği, dayanışmayı barındırdığı anlaşılacaktır.
Müslümanlar bir ümmet bilincine ve hicret ruhuna sahip olsalardı; böylesine paramparça olabilirler miydi? Din kardeşlerini düşmanlarına teslim edebilirler miydi? Müslümanlara düşmanlık, İslam düşmanlarına dostluk içinde olabilirler miydi? Ne yazık ki Müslümanlar kendi inanç ve medeniyet değerlerine sırt döndükleri ve inançlarını hayatlarına yansıtmadıkları için İslam coğrafyasında yaşanan zillet ve meskenet yüzünden birbirleriyle kardeşçe yaşama ve kendi takvimlerine sahip çıkma şuurundan uzak bir karanlık bir hayatın içinde kıvranmaktadırlar.
Müslümanların kendi kültür ve medeniyet değerlerine dönmek için hicret ruhuna sarılmaları, İslam coğrafyasının halkları, devlet ve hükümet başkanları tarafından hicri yılbaşını sahiplenmeleri dilek ve temennisiyle; 1447. Hicri yılbaşının tüm inananların ve insanlığın barış ve huzuruna, Müslümanların kardeşliğine vesile olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ediyorum.
Kaynak: Mustafa Kır
- Suiçmez’den Süt Konseyi’ne; “Siz Ne Zaman Toplanacaksınız?” - Haziran 26, 2025
- Sadettin Bayram Yazdı: İçimizdeki Truva Atları - Haziran 26, 2025
- TÜ Rektörü’nden Sağlık Müzesinde Basın Mensuplarıyla Sohbet Toplantısı - Haziran 26, 2025