Prof.Dr. Hayrettin Karaman Yazdı: Doğumu Engelleme, Özürlüyü Öldürme

Doğumu Engelleme, Özürlüyü Öldürme
Sevgili Taha Kılınç hep okunası yazılar yazıyor, ömrü bereketli olsun, 02.07.2025 tarihli “Doğum Savaşı” başlıklı yazısında Ğazzeli mücahid kadınların, bir halkın ve Ğazze cihadının ayakta kalmasına katkı olsun diye çocuk doğurduklarını anlatıyor.

İnsana acımayan, insanları öldüren köpekleri koruyan zümre veya benzerleri bu cihadı kınıyor; 1. Böyle bir ortamda çocuk doğurmanın merhametsizlik, 2. Sakat doğması muhtemel çocuk yapmanın da çocuklara zulüm olduğunu ileri sürüyorlar.

Ben de diyorum ki:

Yaşasın Ğazzeli mücahid kadınlar, bereketli olsun doğumları!

Bu yazı bana, iki sakat düşünce ve uygulamayı hatırlattı.

Çocuk Doğurmayı Cinayet Saymak: Antinatalizm:

Bu dünyada mutsuzluk yaşayacağı endişesiyle çocuk sahibi olmayı ahlaki olarak yanlış, hatta bazı aşırı görüşlerde “cinayet” olarak nitelendiren bir düşünce akımı var.

Bu felsefenin sözde argümanları şöyle:

1.Acının Önlenmesi: En temel argümanlardan biri, varoluşun kaçınılmaz olarak acı ve ıztırabı beraberinde getirmesidir. Bir çocuğu dünyaya getirmek, onu potansiyel olarak büyük acılarla dolu bir yaşama maruz bırakmak demektir. Bu düşünceye göre, var olmamak, acı çekme olasılığını ortadan kaldırdığı için her zaman daha iyidir.

2.Onay Eksikliği: Doğan bir çocuk, var olmayı seçme şansına sahip değildir. Antinatalistler, bir bireyin rızası olmadan onu acı çekme potansiyeli olan bir dünyaya getirmek etik dışıdır.

3.Gelecek Felaketleri: Bazı antinatalistlere göre, iklim değişikliği, kaynak tükenmesi, savaşlar ve salgın hastalıklar gibi küresel sorunlar gelecekteki nesiller için büyük zorluklar yaratacağı için bu koşullarda çocuk sahibi olmak sorumsuzluktur.

Şüphe yok ki, antinatalizm, dünya nüfusunun büyük çoğunluğu tarafından kabul görmeyen, marjinal bir felsefe olarak kalmaya mahkûmdur.. İnsanlık tarihi boyunca üreme, hayatta kalma ve toplumun devamlılığı için temel bir saik, amil ve değer olarak görülmüştür.

Bu yılgınlık felsefesine karşı A. Camus’nun, “Sisifos Efsanesi (Le Mythe de Sisyphe) isimli kitabı okunmaya değer.

Bu kitabında Camus, “Hayatın kendiliğinden bir amacı olmasa bile, insanın kendi anlamını yaratma kapasitesini ve bu yaratma sürecinin getirdiği özgürlük ile neşeyi vurguluyor. Absürtlüğe rağmen hayata tutunma ve ona meydan okuma çağrısı yapıyor.”

İslam’da ise absürtlük değil, hikmet anlayışı ve inancı vardır. “Varlık değil, öz öncedir.” Allah Teâlâ insanı yaratıp dünyada var etmeden önce özleri ile sözleşme yapmıştır. Yaratılışın hikmeti, inanlığı ve kulluğu gerçekleştirmek için var olan imtihanı yaşamaktır. “Her güçlüğün yanında iki kolaylık vardır” buyuran Rabbimiz kullarına, “Güçlük karşısında yılgınlık göstermemelerini, mücadeleye devam etmelerini öğütler.

İkinci konu “Sakat olmaları muhtemel çocuğu doğurmamak.”

Bu da faşist felsefe ve uygulamayı hatırlatıyor:

Şu ansiklopedik bilgiyi aktarıyorum:

“Nazi Almanyası’nda faşist ideoloji doğrultusunda, sakat doğan çocuklar ve engelli yetişkinler sistemli bir şekilde öldürüldü. Bu korkunç program, “Aktion T4” olarak bilinen ve “ötenazi” adı altında yürütülen bir cinayetler dizisiydi. Ancak burada kullanılan “ötenazi” terimi, günümüzde ahlak ve fıkıh bakımından müzakere ettiğimiz gönüllü ve merhametli ötenazi kavramından tamamen farklıdır; Nazilerin yaptığı, zorunlu ve ideolojik temelli bir katliamdı.

Naziler, kalıtsal hastalıkları veya fiziksel/zihinsel engelleri olan bireylerin Aryan ırkının saflığını bozduğu ve topluma yük olduğunu düşünüyorlardı.

Program şöyle uygulandı:

1939’da başlatılan “Çocuk Ötenazi Programı” ile hastanelerde doğan engelli bebekler ve küçük çocuklar, ailelerinden gizlenerek veya yanıltılarak özel merkezlere gönderildi. Burada zehirli gaz, ölümcül enjeksiyonlar veya aç bırakma gibi yöntemlerle öldürüldüler.

Yetişkin Ötenazisi (Aktion T4): 1939 sonbaharında başlayan bu program, akıl hastanelerindeki, bakım evlerindeki ve engelli kurumlarındaki binlerce yetişkin engelliyi hedef aldı. Özel olarak inşa edilmiş gaz odaları kullanılarak veya enjeksiyonlarla öldürüldüler.”

İsrail, sağlam, sakat demeden öldürüyor; bir halkı topyekûn imha etmek istiyor.

Ğazzeli mücahid kadınlar da bu katliama doğurarak direniyorlar; çünkü insanın sağlamı da özürlüsü de insandır.

Kaynak: Prof.Dr. HAYRETTİN KARAMAN (İslâm Hukuku Profesörü)
06.07.2025 tarihli köşe yazısı.

Mobil Site: m.HayrettinKaraman.net

Masaüstü Site: www.HayrettinKaraman.net

instagram.com/ProfDrKaraman

Twitter.com/ProfDrKaraman

YouTube.com/user/HayrettinKaraman

Facebook.com/HayrettinKaraman.net

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.