Mustafa Kır Yazdı: (İİT) İslam İşbirliği Teşkilatı Ne Zaman Var Olur?
(İİT) İslam İşbirliği Teşkilatı Ne Zaman Var Olur?
İslam İş Birliği Teşkilatı nedir? Hangi amaçla kurulmuş ve kime hizmet etmektedir?
İslam İş birliği Teşkilatı (İİT) eski adıyla “İslam Konferans Örgütü” İsrail’in işgali altındaki Filistin topraklarını kurtarmak ve Kudüs’ü özgürlüğüne kavuşturmak amacıyla Suudi Kral Faysal Bin Abdülaziz’in çağrısı üzerine İslam ülkeleri liderlerinin katılımlarıyla; 22–25 Eylül 1969’da Fas’ta yapılan İslam Zirve Konferansında alınan karar gereğince 1970 yılı mart ayında Cidde’de BM’de temsil edilen 57 İslam ülkesi Dışişleri Bakanları tarafından kurulan bir örgüttür. “İslam Konferans Örgütü” nün adı; Haziran 2011 ‘de Astana’da düzenlenen 38. İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları Konseyi tarafından “İslam İş birliği Teşkilatı” (İİT) olarak değiştirilmiştir.
İİT; 2 milyarlık nüfus yoğunluğu, geniş coğrafi alanı, ekonomik imkânları ve insan kaynakları açısından BM’den sonra Müslümanlar tarafından kurulan dünyanın en hacimli teşkilatıdır. Amacı; İslam ülkeleri arasında, ekonomik, sosyal, siyasal, askeri, kültürel ve bilimsel alanlarda iş birliği yapmak, İsrail tarafından gasp edilen Filistin topraklarının işgalden kurtarılması mücadelesinde Filistin halkının yanında olmak, başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulması ve Özgür Mescidi Aksa’nın inşası için uluslararası kurumlar nezdinde çalışmalar yürütmektir.
Bilindiği üzere; 1.Dünya savaşında Osmanlı’nın Filistin cephesinde yenilmesiyle birlikte 9 Aralık 2017’den itibaren; Osmanlının Filistin toprakları üzerindeki 400 yıllık hâkimiyeti sona ermiş, bölgenin idaresi İngiliz manda yönetiminin eline geçmiştir. İngilizler, dünyanın çeşitli bölgelerindeki Siyonist Yahudileri Filistin topraklarına taşıma işini tamamladıktan sonra 1947 yılında görevini BM’lere devretmiştir.
BM’in 29 Kasım 1947 tarihli toplantısında aldığı 181 Sayılı kararı ile Filistin toprakları üzerinde; bir Arap ve bir Yahudi devletinin kurulmasına; Filistin topraklarının %43,53’ünün Araplara, %56,47’sinin Siyonist İsrail’e bırakılmasına, üç semavi din tarafında kutsal sayılan Kudüs’ün uluslararası idareye devredilmesine dair karar; Filistinli Araplar tarafından reddedilmiştir.
Alına bu hukuksuz karar üzerine; 14 Mayıs 1948’de Siyonist devletin kuruluş ilanının yapılmasıyla birlikte; Mısır, Suriye, Lübnan Ürdün ordularından oluşan Arap Birliği ile işgalci İsrail arasında kanlı çatışmalar başlamış, çatışmalar esnasında 15 bin Filistinli öldürülmüş, 500’den fazla Filistin köyü haritadan silinmiş ve 800 bin Filistinli kendi topraklarının dışına sürülmüştür.
1949 yılında BM’nin devreye girmesiyle taraflar arasında yapılan antlaşmaya göre Gazze’nin Celile bölgesi, Necef ve Batı Kudüs İsrail’de Batı Şeria ve Doğu Kudüs Ürdün’de Gazze ise Mısırda kalmıştır. İsrail, savaş sonunda 1947’de taksim planı ile elde ettiği toprağı %56’ dan %78’e çıkarmıştır.
Varılan antlaşmaya rağmen İsrail’in yayılmacı ve saldırgan politikaları yüzünden iki taraf arasında çatışmalar hiç eksik olmamıştır. 5 Haziran 1967’ de baş gösteren, İsrail ile Mısır, Suriye ve Ürdün arasındaki 6 gün savaşında; ABD ve Emperyal güçlerin destekleriyle İsrail lehine sonuçlanmıştır. Savaş sonunda İsrail Ürdün’den Batı Şeria’yı ve Doğu Kudüs’ü, Mısırdan Gazze şeridini ve Sina Yarımadasını Suriye’den de Golan tepelerini geri almıştır.
ABD ve Avrupa ülkelerinin yanlı tutumları yüzünden Filistin -İsrail meselesinin diplomatik yollarla çözülemeyeceği; sorunun ancak Müslümanların birlikte mücadelesi neticesinde hallolacağı görüşü hasıl olmuş; 21 Ağustos 1969 da Mescidi Aksa’nın Siyonist bir Yahudi tarafından kundaklanıp, Aksa minberinin yakılması olayı bu görüşün hayata geçirilmesini zorunlu kılmıştır.
Olaydan hemen sonra, Suudi Kral Faysal uyuyan İslam ümmetini uyandırmak, dikkatleri Kudüs’e yoğunlaştırmak için, İslam alemine; “Kardeşlerim! Neden bekliyoruz? Dünyanın vicdana gelmesini mi? Nerededir bu dünyanın vicdanı? Kudüs’ü Şerif kendisinin kurtarılması için bizi göreve çağırıyor! Neden korkuyoruz? Ölümden mi? Allah yolunda cihat ederek ölmekten daha şerefli bir ölüm var mıdır?”
“Kardeşlerim! Bizim istediğimiz ırkçılık veya bloklaşmak değildir. Çağrımız İslamî bir çağrıdır. Çağrımız; dinimiz, inancımız, mukaddesatımız ve harimi İslâm içindir. Allah’ım eğer bana cihat etmek ve mukaddes topraklarımızı kurtarmak nasip olmayacaksa, beni bu dünyada bir an bile yaşatma! Diye halisane bir yalvarışla yalvarıyorum” şeklindeki duygusal ve samimi bir hitabede bulunmuştur.
O zaman Özgür Filistin için tek yolun İsrail ile mücadeleden geçtiğine inanan Araplar tarafından 6 Ekim 1973’te Suriye ve Mısır kuvvetlerinin İsrail’e saldırmasıyla Yom Kippur Savaşı başlatılmıştır. Savaş Müslümanların lehine giderken yine ABD ve Batılı ülkelerin İsrail’in yanında yer almalarıyla Arapların aleyhine sonuçlanmıştır.
Çok geçmeden Kralı Faysal; “Biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşadık; yine öyle yaşayacağız!” diyerek, diğer Arap ülkelerini de yanına alarak, ABD ve Batı ülkelerinin tavrına petrol ambargosu ile karşılık vererek bugün yapılması gerekeni yapmıştır. Kudüs aşığı olan ve ölümüne kadar hem İslâmî hem de siyasi açıdan çok önemli kararların altına imza atan Kral Faysal, 25 Mart 1975’te kendi sarayında yeğeni Faysal bin Musaid tarafından bir suikast sonucu şehit edilmiş, böylece Kudüs’e sahip çıkmanın bedelini canıyla ödemiştir. Bundan sonra Suudi Arabistan’ın Kudüs aşkı Kral Faysal’ın öldürülmesiyle birlikte sona ermiştir.
İslam İş birliği Teşkilatı; Filistin topraklarının işgalden, Mescidi Aksanın esaretten kurtarılması amacıyla kurulduğu halde; ilerleyen süreç içinde teşkilata mensup üye ülkeler; İsrail’in Gazze saldırısından ve Filistin topraklarının işgalinden vaz geçmediğine şahit oldukları halde; ABD’nin teşvikiyle İsrail ile normalleşme sürecine girmeleri; İsrail ve İşbirlikçilerinin menfaatine gelebilecek politikaları izlemeleri; Filistin konusunda İsrail ve ABD’nin iştahını kabartmıştır
Bu sebepledir ki; ABD Başkanı Trump tarafından 6 Aralık 2017’de Kudüs’ün İsrail’e başkent yapılması, 25 Mart 2029 da da Suriye’ye ait Golan tepelerinin egemenlik hakkının İsrail’e devredilmesi kararlarını alabilmiştir. Ne yazık ki İslam İş birliği Teşkilatına mensup üye ülkelerin yöneticileri tarafından; ne Kudüs’ün İsrail’e başkent yapılması, ne Golan tepelerinin egemenlik hakkının İsrail’e devredilmesi kararlarında olduğu gibi; Mescidi Aksa baskınlarında, Batı Şeria ve Kudüs ’te yasadışı yerleşim alanlarının ilhak kararlarında, son olarak ta 7 Ekim 2023 te başlayan ve 700 günü aşkın süreden beri sürdürülen Gazze halkına uygulanan soykırım karşısında yapılan olağanüstü toplantılarında kınamanın ötesinde bir karar alınmamıştır.
7 Ekim 2023 günü vatanlarını, mallarını, canlarını Beyt’ ül Makdis’i koruma adına Hamas’a bağlı İzzettin El Kassam Tugayları tarafından İsrail’e karşı başlatılan “Aksa Tufanı” Operasyonu ile Siyonist İsrail’in ilk defa yenilgiye uğratılmasının ardından; ABD, AB ve tüm emperyal güçler; hiç vakit kaybetmeden; İsrail’i yenilgiden kurtarmak için bütün imkanlarıyla seferber olurken; İslam İşbirliği Teşkilatı ve Ona bağlı üye ülkelerin temsilcileri Hamas’ın zaferini devam ettirme yönünde fiili hiçbir adım atmadıkları gibi saldırıdan ancak on bir gün sonra toplanarak, yine kınama kararı alabilmişlerdir.
Gelinen noktada; 700 günü aşkın süreden beri karadan, denizden havadan yapılan bombalı saldırılarla uygulanan soykırım esnasında; 18 binden fazlası çocuk, 12 binden fazlası kadın olmak üzere 56 binden fazla Gazze’li şehit edilirken 130 binden fazlası yaralanırken, 2,3 Milyon Gazze halkı yerlerinden edilirken; Sivil yerleşim alanları, hastaneler, yetimhaneler, okullar, camiler, mülteci kampları, kiliseler, yardım kuruluşları ile birlikte yollar, köprüler, su kaynakları, elektrik trafoları, ekmek fırınları yerle edilmek suretiyle Gazze’de yaşama dair hiçbir şey bırakılmamasına rağmen Siyonist İsrail ile ne ticari, ne siyasi, ne askeri ve ne de diplomatik ilişkilerini kesebilmiştir. Siyonist İsrail Gazze saldırılarına ara vermeden devam ederken, aynı zamanda Lübnan ’ana Suriye’ye de saldırı düzenlerken hatta Suriye topraklarını da işgal edip, 13 Haziranda İran’a da saldırdığı halde; İslam İş birliği Teşkilatı ortalarda görünmemiş 21.22 Haziran günü İstanbul’da yapılan İslam Ülkeleri Dış İşleri Bakanları Konsey toplantısında kınama kararı bile alamamışlar ve kendilerini ( كأن لم يكن ) yok hükmünde saymışlardır.
Oysaki İİT’ının öncülüğünde tüm üye ülkeler tarafından yapılması gereken şey; kuruluş amaçları doğrultusunda, kınama değil, ABD ve Batılı ülkelerin yaptığı gibi; fiilen Hamas’ ın yanında yer alınma, İşgalci İsrail ile ticari, siyasi, askeri ilişkilerin derhal kesilmesi, İsrail elçilerinin sınır dışı edilmesi, kendi elçilerinin İsrail’den geri çekilmesi; üslerin, deniz ve hava limanlarının, kapatılması İsrail’in saldırılarını durdurmaması durumunda İsrail’i tanımaktan vaz geçilmesi, Gazze’ye ve Kudüs’e İslam barış gücünün gönderilmesi, İsrail ile normalleşme safsatasının sonlandırılması kararlarının alınmasıydı. Başkenti birleşik Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulması ile ilgili BM nezdinde girişimlerin derhal başlatılmasıydı.
Siyonist İsrail’in hukuk tanımazlığı saldırgan ve yayılmacı politikasını sürdürmesinin ve İslam ülkelerinin böylesine zillet ve acziyet içine düşmelerinin ana sebebi; Müslümanların İslam kardeşliğinden uzaklaşmaları, İslam ülkelerine yapılan saldırılar karşısında kardeşlerinin yanında olmayıp, düşmanlarının safında yer almalarıdır. Başlangıçta İsrail ve ABD karşıtı iken, sonradan İsrail ve ABD işbirlikçiliğine soyunmalarıdır. İsrail ile normalleşerek, inanç değerlerine ve kuruluş amaçlarına ihanet etmeleridir.
Gazze’de ve İslam coğrafyasının birçok bölgesinde insanlık bir ateş çemberi altında; açlıktan, susuzluktan, ilaçsızlıktan ölümle pençeleşirken, Müslümanların dertlerine seyirci kalarak, zalimlerle suç ortaklığı yapanlar; Allah katında, tarih önünde ve insanlık nezdinde hesap vermeye mahkûm olacaklardır.
Kaynak: Mustafa Kır
- Ayşekadın’a Bölge Otoparkı - Temmuz 9, 2025
- Hamzabeyli Yolu Alev Kapanına Dönüştü - Temmuz 9, 2025
- Reşat Nuri Erol Yazdı: Erbakan; “İsrail-İran savaşı, asıl hedef Türkiye”-16 - Temmuz 9, 2025