Dr. Faruk Öndağ Yazdı: “El Ne Der?” Hastalığı

“EL NE DER?” HASTALIĞI

Dostlar “El ne der?” sorusu, ele geçirdiği insana korkunç acılar yaşatan yakıcı, kavurucu bir hastalık. Öyle sinsi öyle sabırlı bir düşman ki sizi milim milim ele geçirir. Hem dünyanızı hem ahiretinizi harap eder ama ruhunuz bile duymaz. El ne der, denince hemen aklımda şimşekler çakar ve gözümün önünde tek bir isim belirir. Tek ama kocaman bir isim.

Peygamberimizin biricik amcası, koruyucusu, kollayıcısı, güzeller güzeli “Ebû Talib”. Sen ki yeryüzünün en şerefli insanının amcası ol, onlarca yıl canın pahasına onu koru, kolla…

Sonra…

Sonra bu zehirli hastalık, “El ne der?” yüzünden kainatın efendisini üzme, çok çok üzme pahasına İslamla şereflenme fırsatını kaçır.

Oysa bütün ömrü iyilik, güzellik üzerine geçmişti. Peygamberimizin en zor günlerinde yanında olmuş, her daim yetim yeğenine sahip çıkmıştı.

Son nefesinde peygamberimiz sevgili amcasına “kelime-i şehadet” önerince:

– “Vallahi Mekkeli kadınların beni ayıplamayacağını bilsem müslüman olurdum.” demiş ve hakkı bilmesine rağmen ” ne derler” belasına müslüman olamamıştı.

Ne derler, hastalığı hayatımızın her noktasında karşımıza çıkan sinsi bir düşman. Ancak gençleri ilgilendiren iki nokta var ki canımı çok yakıyor. Özellikle iki noktada yavrularımız bu zehirli düşmanın ağına yakalanıyor.

1- ÜNİVERSİTE TERCİHİ: Yaklaşık 20 yıldır sınavlara öğrenci hazırlarım.Gördüğüm manzara çok acıtıcı. Bizim yavrularımızın ezici bir kısmı tercihini kendi gönlünden geçen yere değilde etrafındaki insanları mutlu edecek yere kullanıyor. “El ne der?” belasına asla mutlu olmayacakları bölümleri yazıyorlar.

Maalesef şu an üniversite okuyan öğrencilerimizin %64′ ü okuduğu okuldan, bölümden memnun değil. %64, ne korkunç bir oran! “El ne der?” onurlu bir insan hayatının ortasına atılıvermiş, hemen değil ama biraz sonra her yeri kan deryasına çevirecek bir el bombası.

2- EVLİLİK AŞAMASINDAKİ GENÇLERİMİZ: Süreç içerisinde karşısındaki insanın doğru insan olmadığını aslında anlıyor ama yine baş belası “eller ne der” çıkıyor karşısına. Ve o da bile bile dünya cehennemine “evet” diyor.

Gönül ister ki “eller ne der” yerine aklımızın ve dahi gönlümüzün sesine kulak verebilsek ve böylesi durumlarda “Eller değil de Rabbim ne der?” diyebilsek. Ne güzel olurdu.

Çünki O, şüphesiz her şeyin en iyisini bilendir.
Çünkü O, bize karşı yüzlerce, binlerce anne şefkatine sahip olandır.

Doğruyu güzeli bulabilmemiz için bize “aklı da gönlü de” verendir.

Kullan kardeşim işte o aklı. O konuda tecrübeli insanlarla istişare et. “El ne der” düşüncesiyle değil ama inandığın, güvendiğin insanların fikirlerinden istifade et. “Tecrübe aklın hocası, düşüncenin de rehberidir” derler.

Onların düşüncelerini kendi aklının ve gönlünün süzgecinden geçir ve son kararı yine kendin ver.

“İSTİŞARE MEKANİZMASI”

Müthiş bir nimet dostlar.

Şemsettin Nuri istişareyi bakın nasıl tanımlıyor:

“İstişare, kelime olarak arıdan bal almak demektir; bal ise şifayla aynı manaya gelir. Demek ki istişare, kişisel, ailevi ve toplumsal bütün dertlere şifa getirir; bunun şahidi ise bütün bir tarihtir.”

Bu hafta son söz Hz. Mevlana’dan:

“Aklın varsa bir başka akılla dost ol da, işlerini danışarak yap.”

Her zamanki gibi en son söz:

“Biz küçüğüz ama Allah çok büyük.”

Kaynak: Dr. Faruk Öndağ

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.