Mehmet Ali Abakay Yazdı: Kınamak mı Kına Yakmak mı Güzel?

Kınamak mı Kına Yakmak mı Güzel?

İnsan, kimi zaman sevincini farklı şekilde ifade eder.

Düğünlerde, bayramlarda elin kınalanması gibi.

Çocuktuk, avuçlarımıza madenî para bastırılır, kına sürülürdü. Bu kızlar için en az çeyrek altınla olurdu da erkekler için uygun görülmezdi.

Damadın eline kına yakılması farklıydı. El ayasının yarısı dikey kınalanırken gelinde parmaklar, tırnakları içine alacak kadar, el ayasıyla kınalanırdı.

Vatan savunması için uğurlanan kınalı kuzuları hatırlamadan olmaz, bu arada. Baştan alna düşen bir tutam saç, kınalanırken kınalı koçların kurban edilmesi akla getirilir, İbrahim Peygamberin oğlu İsmail’i hatırlatır.

Kınalı kuzular, bundan manasını alır, hatırlatmak gerek.

Kınanın, gün boyu tarlada-bağda- bahçede çalışırken çatlayan ellerine ve ayak topuklarına iltihap kurutucu olarak yaygınlığı da bilinenlerdendir.

Yaşlıların saçlarını, saç örüklerini kınaladığını biliyoruz, tanıklık ettik.

Kınayı daha çok Hindistan’dan bilirdik, kirli yeşilimsi. Bir de taş kınasını ögrendik, kimi kayalardaki bitkilerin kuruyan tortusundan.

Hayvan otlatırken, küçük çakımızla tırtıklardık, kayaların üst kenarlarındaki yeşilimsi, kısmen taşlaşmış ince tabakayı.

Şimdiki vatanını savunanlar, kına yakmaya zaman bulamıyor. Gidecekleri yerler, uzak değil, yaşam alanlarında toprağa düşer, bedenleri.

O bedenler ki tümüyle yekpare değildir, parçalanmış şekilde.

Kendi topraklarında can veren bedenleri görmezlikten gelmenin insanlıkla alakası yok, bunun var olduğunu ifade doğrudan insanî vasıflardan uzak düşmektir.

Kınalı kuzular, onsekizini bulmuş ya da bulmamış erkek çocuklardı.

Kimi zaman kızların da kınalı kuzu olduğunu, savunma amaçlı kınalı kuzularla omuz omuza çarpıştığını okuduk, kitaplardan. Yaşlılardan dinledik, hikâyelerini.

Kınama konulu yazıyı kaleme alırken kına yakan kimilerinin sevinçten dört köşe olmalarını tenkid etmiştik.

Meğer, kınanacak bir yazıya imza atmışız, yerinde oturarak, elini sıcak ve soğuk suya bırakmadan ahkâm kesenleri eleştirdiğimiz için.

Bizim tövbe etmemiz gerektiğini buyuranlar oldu, bir elin parmağı kadar.

Onlar Araptı, kökence Fenikeli. Onları kendi milletinden olanlar korumuyorken bize ne?

Onlar Asurî idi, bizim ekmek teknemizi kuruttular. Kendi çözümlerini kendileri bulsunlar.

Onlar Berberî. Ne hâlleri varsa görsünler … Liderleri, bir başkasını devirince kendisinin devrilmesi de kaçınılmazdır.

Iraktakiler apayrı âlem. Sattıkları petrolün parası başka hesaba yatırılır, büyük kesinti sonrası ellerine ne verilirse ona razı olmalılar, global kural bu.

Onların çoğu gayr-î müslîm. Zaten paramparçadırlar.

Onlar, kahvenin geldiği diyardan. Onlar sebebiyle yüzbinlerce asker kaybettik, yetmez mi? Halen Hûş aklımızdan geçmedi!..

Daha birçok bayrağı ve kaderi birbirine benzeyen, sadece kınamayan ülkeleri yazmadık.

Kime karşı kimi kınıyoruz?

Kınadıklarımız kim?

Niçin kınıyoruz?

Kınadıklarımız, bizi ciddîye alıyor mu?

Kınadıklarımız, bizden çekiniyor mu?

Kınamak ve kınanmak güzeldir.

Belli bir amaç için kına yakma da önemlidir, biilenin nazarında.

Kınamayanlar, çekimser olanlar” Kına yaksın!..” dersek, yine kınar mı, kınadıklarımız?

Kına yakacak olanlar kalmadı, oldukça az.

Kınayanlar kına yakacaklarsa o da zaman ve mekân yönüyle belirsizdir.
Kaynak: Mehmet Ali Abakay

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.