Mehmet Ali Abakay Yazdı: Mekân Sorumluluğumuz ve Yaşantımız
MEKÂN SORUMLULUĞUMUZ ve YAŞANTIMIZ
-Ey Can Yazıları-
Ey Can!.. Şehirlerin dünden bugüne gelen mimarî eserlere sahip çıkamamasının temelinde yerel ve resmî yönetimlerin payının sorgulanmadığı ortamda, şehir araştırmacılarının feryadına kulak tıkama eylemi, sıradan bir hadise durumuna gelmişken, ortaya konan ucube eserlerin şehirlerin biyografisinde hayırla anılması düşünülemez.
Ey Can!.. Toplu yerleşim alanlarının yapıldığı ve şehir insanının adeta hapsedildiği izlenimini veren ortamlarda dünden kopuk, geleneğe yabancı, tarihten esintiler taşımayan, moderniteye esir anlayış, zaman içinde daraltılmış yeşil alanlarla yerleşimcilerin başını sokacağı bir mekânı ihdas etmiş olabilir. Buna diyecek bir lafımız yok. Amavelâkin, modern yerleşim alanlarının şehirlerde çok katlı apartman hayatını teşvik ettiği, yeşil manzaralı (!), deniz manzaralı(!), orman Manzaralı (!) yerleşimde insanın psikolojik, sosyolojik, inanç cephesine seslenmesi hususunda yapılmış olanlar, ileride yalnızlığa mahkûm edilmiş, asabîyet yüklü kitlelerin oluşumuna zemin hazırladığını ifade etmemiz, şimdilik yadırgansa bile, ileride bunun bir tespit olduğunu, dikkate alınması gerektiğini vicdan ehli belirtecektir.
Ey Can!.. Yalnızlığa itilmenin beraberinde kutu evlere sahip kılınanların metrelerle ölçülen yeşil alanlara tıkılması, insan özgürlüğünün önünde bir engel teşkil etmez mi? Evleri balkonsuz yapan mimarları hasretle andığımız ortamda, avlu anlayışını ortadan kaldıran ve insanı beş-altı metre karelik çıkmalara hapseden, çevre ile irtibatını kopartan, geleneğe-kültüre- mimarî zenginliğe karşı set kabul edilen toplu konut çılgınlığının belki şehirlerde zorunlu mekân oluşturmanın gereği olduğunu kabul etsek bile, şehirlerde tarihî miras olan eserlerin korunmasında çekilen zorluk(!), yerini devasa yapılara terk ederken, bir çok tarihî eser gökdelenlerin, plazaların gölgesinde mahsur kalırken, ortaya çıkan görüntülerle şehrin geliştiğini ifade eden zihniyet, eskiyle yeniyi buluşturmakla övünürken, gördüğümüz manzara bize durumun böyle olmadığını apaçık ifade etmektedir.
Ey Can!.. Tarihî yerleşim alanlarında şehrin siluetini bozan yapılaşmaların önünün alınmaması, şehirlerin tarihî değerlerini yerle bir ederken, kaybettiklerimizin değerini ancak ucubeleşen manzaralar alınca farkına varacağız, bu çirkinliklerin.
Ey Can!.. Devasa göklere erişmek için adeta cansiperâne çalışanların ortaya diktikleri onlarca kattan müteşekkil yapıların ruhtan eser taşımaması, yapılanların sadece meta değerinin yüksek oluşu, modern denilen mimarînın dur durak bilmeyen atılımları, şehirlerimizi tarihî sıfatlarından yoksun bırakırken, mimarînin bu tarz ile geleneğe, kültüre yönelik yıkıcı taarruzu, görmezlikten gelinemez.
Ey Can!.. Batı toplumlarının yüz senelik yapıya tarihî değer özelliğini katmasını alkışlayan ellerin, bunu ehemmiyetli olduğunu belirten dimağların yüzlerce senelik yapılara karşı çıkışının kökeninde tarihine olan sadakatsizliğinin, mimarîsine karşı olan sorumsuzluğunun ve geleneğine karşı olan yabancılığının ve dahi en önemlisi inancına karşı olan soğukluğunun tesiri vardır. Her şeyiyle kendine yabancı kılınan toplumun, kılınmak istenen hayat anlayışının medeniyet manasında çıkışları boğmak isteminin altında yatan gaye, insanın geçmişle tüm bağlarını koparma ve kopartma anlayışıdır.
Ey Can!.. Yaşadığımız şehrin geneline yayılan çok katlı apartmanlarda lüksü aşan gündelik hayat, gecekonduların ortasında yükselen yapılaşmaları ortaya çıkartmakta ve bazen kendisini şehir hayatından soyutlayanların bir araya gelerek, maddî refahlarının gereği (!) olarak görülen uydu kentleşmeleri, toplumda zengin-fakir arasında uçurumu artırmakta, insanları çok kolay zengin olma yollarına itmekte, içlerinde olan ihtirası artırmakta, onları üretici olmaktan çok tüketici olmaya yöneltmekte, iki günlük dünya hayatında başını sokacak ev yerine ilânihayet yaşayacakmış misali sarayları andıran yerleşim alanlarına hapsetmektedir.
Ey Can!.. İnsanın manevî iklimden uzak tutulmasını her zemin ve mekânda dile getirenlerin toplumu bu denli birbirinden uzak tutmasına, uçurumlar oluşturmasına hakkı yoktur ve bu tarz nefislere hoş gelen yapılaşmaların nihayetinde sosyal dokuyu perişan eden ayrılıkçı anlayışların yardımlaşma duyguları körelmiş, kendisinden başkasını düşünmez tarza gelmiş, merhametten uzak, dünyevî hissler peşinde koşmaktan başka gayeye sahip olmayan ve toplumun nazarında firavunlaşmıştır.
Ey Can!.. Manevî iklimden uzak anlayışların devasa yapılarda yaşaması, on âilenin kalabileceği mekânı işgal etmeleri, başka neyle izah edilebilir. Sonuçta yalnızlığa mahkûm tarzda ölenlerin çokça görüldüğü, dünya zenginliğinin doruğa ulaştırdığı mevcut olanla yetinmeme ve dahasını isteme arzusu, tatmin olmayan nefsin her isteğine boyun eğişle şekillenen hayat tarzı, sonu hiç de iyi bitmeyecek bir hayatın habercisi şeklinde görülmektedir.
Ey Can!.. Elbette insan, daha rahat, müreffeh yapılarda, evlerde kalmayı ister. Günümüzdeki yapıların ihtiyaçların çok üstünde şekillendirilmesi, çağın bir hastalığı ve paraya sahip olmanın bir azgınlığı değil de nedir?
Ey Can!.. Hangi insan, yüz sene yaşadıktan sonra terk-i dünya etmez, günümüzde? Hangi devasa yapılar, içinde yaşayan insan ömrünün nihayetine tanıklık etmekten uzaktır?
Ey Can!.. Biz, dünyanın ölümlü olduğunu bilenler olarak, yaşadığımız dünya hayatının hangi zaman dilimi içinde nihayetleneceğini bilmeyenler olarak, içinde yaşadığımız sıradan olmayan mekânlarda kaldığımız taktirde bundan sorgulanacağımızı bilmenin şuuru içinde hareket etmek zorunda olduğumuzu bilmeliyiz.
Ey Can!.. Devasa alış-veriş merkezlerini inşâ edenlerin, çok kazanma hırsı yüzünden ne varsa sattıklarını görmekteyiz. Biz, bu alış-veriş merkezlerinden alınan her gereksiz tüketim maddesine harcadığımız paranın sahibi değiliz, ancak emanetçisiyiz. Bundan da sorgulanacağımızı bilmeliyiz.
Ey Can!.. Bizim dünyaya bakış penceremizden görünen budur. Kalkıp başkasına şirin görünmeye gerek yok ve mevcut durumu farklı göstermeye taraf değiliz. İki yüzlü biçimde bir hayatı yaşamaktansa, olduğumuz gibi görünmenin ya da düşündüğümüz tarzda yaşamamızın lüzumlu olduğunu bilmemiz lazım.
Ey Can!.. Hayatın içine bak ve söylediklerimizin ne manaya geldiğini öğren!..
Ey Can!.. İsterse ismine “Tasavvuf” de yaşama şeklimize istersen çağın gereklerine ters anlayış de, doğrusu budur. Açıkçası “Sade vatandaş-sorumlu vatandaş ölçüsü” şeklinde yaşamasak, bize dünyada hiç ölmeyecekmiş denli bir hayatı ayaklarımızın önüne seren yalancı cennetlerin bir manası yok. Evi-barkı olmayanların olduğu ortamda, nafakasını temin edemeyenlerin çoğunlukta olduğu bu zamanda, evinin idaresini yapmakta zorlananların eksik olmadığı çağımızda hayatının her alanında sorumlu olarak yaşamakla borçlandırılan bizim, kalkıp banka adı verilen sömürü şebekelerinin ipoteği altında özgürlüğümüzü satıp, onlara he ray başı kazandığımızı teslim etme anlayışının karşısındayız. Var olanla yetinip, herkes gibi münasip ölçülerde evlerde yaşamak mümkün iken nefsimizin esaretini kabul ederek, ölümlü olduğumuzu unutup, saray yavrusu malikhânelerde yaşamayı reddeden bir geleneğin temsilcileriyiz.
Ey Can!.. Kimse sözümüzü çarpıtmasın ve kimse kalkıp “Bu çağda böylesi düşünce olur mu?” hezeyanında bulunmasın. Biz, başkasının mimarî üslûbunu kabul etmemekteyiz. Biz, yaşadığımız mekânları bir başkasının belirlemesine karşıyız. Biz, yaşadığımız mekânları değiştirip, içini dahi nasıl döşeyeceğimize adımıza karar verenleri istemiyoruz.
Ey Can!.. Sade ve gösterişsiz bir hayatı yaşarken, kendimiz gibi insanların olduğunu bilmeliyiz. Sırça köşklere, yalılara kendisini hapsedip, plazalarda çöreklenenlerin acı çeken insanlar adına söz söyleme haklarının olmadığını da bilmelisin. Demokrat geçineninden en hızlısına kadar aç olan insanlar varken, açlıktan hayatı noktalananlar varken, savaşlarda ölüm-kalım savaşı olan insanlar eksik olmazken, bu tür şatafatlı evlerde birçok nimeti masalara hizmetkârlarıyla taşıtan ve böyle yaşayan insanlarla bir alakamız da kurulamaz.
Ey Can!.. Dünyada israfın her çeşidine karşı olan geleneğin takipçisi olan bizim, vatandaşın hayat standartınn üzerinde bir yaşam şartları prosedürü icad etme hakkımız olamaz. Komşusu aç yatarken tok yatmayı cehennem ehli olmakla bir tutan bizim geleneğimiz, yalan söylemenin de o ölçüde olduğundan yanadır.
Ey Can!… Evlerimiz firavunların piramidine dönüşmemeli, Allah’ı unutan insanların saraylarına benzememeli, halkı nasıl yaşamakta ise onların yaşadıkları mekânların çok üstünde olmamalıdır.
Ey Can!.. Dahası ne söyleyebilirim, çok hususu açık biçimde beyan ederken!.. Bizim ölçümüz budur ve bunun daima ısrarlı takipçisi olmak zorundayız. Biz, iki günlük dünyaya kendimizi kaptırdık mı, başkası gibi yaşarız. Kendisinin olmayan yaşamı taklid eden her hayat tarzı, esaretin habercisidir. Herkes rahat bir ortamda yaşamadıkça, herkes aynı yiyeceklerden tatmadıkça, herkes aynı havayı teneffüs etmedikçe, herkes aynı ekmeği bölüşmedikçe, herkes mutlu ve müreffeh yaşamadıkça, dünyada kan ve gözyaşı devam ettikçe biz haram biliriz, böylesi yaşantıyı. Çünkü geleneğimiz halkın mutlu olması üzerine kuruludur. Sevap ve kötülük, helal ve haram üzerine kuruludur, yaşantımız. Kazanılan her kuruşun hesabını vermekle mükellef olduğumuzu bilmekteyiz. Biz, kazandığımız her kuruşta yoksulun, hastanın, yolcunun, yaşlının payının olduğunu bilmekteyiz. Biz, kazandığımız her kuruşun haramsız olduğu takdirde mutluluk kaynağı olduğunu biliriz. Biz, böyleyiz, Ey Can!..
Ey Can!.. Etrafına bakarken dediklerimizin olmadığını görürsen, duyarsan, hissedersen, kendini böyle bir bilgiyle donat ve yaşantıdaki gidişatın yanlış olduğunu bil. Çünkü bizim, başkasının dediği gibi toplumu ifsad edenleri değil, ıslâh edicileri olmamız lazımdır. Doğrusu bu iken, başkasının bizim için dediğine kanaat getirirsen, “Kendine halktan kopuk bir saray yapmaya niyetlisin” der, seni de kaybettiğimizi anlarız. Bunca zavallı, çaresiz, derman bekleyen, aş-iş bulamayan varken, dünya cadı kazanı gibi kaynıyorken, put haline getirilen, kurtarıcı olarak görülen parasevicilik, kişiye ne şan kazandırır ne insanlık!.. Biz, insanlığa uzatacağız elimizi ve kendi nefsimize hitap eden çağdaş tapınakları reddedip, halk gibi yaşayacağız. Kişi gecekonduda yaşamakta ise yerimiz bir başka mekân olamaz.
Ey Can!.. Duy, bu feryadımı ve çağrımı yalnız bırakma!…
Ey Can!.. Biz, bu dünyada altının, paranın bekçisi olmak için yaşamıyoruz. Biz bu dünyada insanlığın saadeti için, mutluluğu için, aydınlık yarınlara ulaşması için, hakkın hakkını alıncaya kadar yanında olmak için, yeryüzünü cehenneme çevirenlerin karşısında mazlumdan yana olmak ne için yaşamaktayız, bir bakıma. Bunu anla ve neden yaşadığını bir sorgula!.. Hemen şimdi!…
Kaynak: Mehmet Ali Abakay
- Edirne Belediyesi’nden Süloğlu Barajı Hamlesi - Temmuz 26, 2025
- Mehmet Ali Abakay Yazdı: Mekân Sorumluluğumuz ve Yaşantımız - Temmuz 26, 2025
- Prof.Dr. Soner Duman Yazdı: Kur’an’da anlatılan peygamber kıssalarının tamamından çıkan açık sonuç şudur - Temmuz 25, 2025