Metin Diler Yazdı: Kapı Kolunun Kerpeten, Yorgan İpinin Anestezi Olduğu Yıllar
KAPI KOLUNUN KERPETEN, YORGAN İPİNİN ANESTEZİ OLDUĞU ZAMANLAR
O vakitler biz dişimizi ne dolguya götürürdük ne de dişçiye. Bizim diş hekimimiz, evin en cesur ağabeyiydi. Diploması yoktu belki ama ipi çekerken gözünü kırpmaması yeterdi! Dişin sallanıyorsa kaçamazdın kaderinden. Hemen yorgan ipi bulunur, dişe bir güzel bağlanır, diğer ucu da meşhur kerpeten kapı koluna iliştirilirdi.
Ev halkı toplanır, tören başlardı. Babanın ciddiyeti, annenin şefkati, kardeşlerin merakı, komşu çocuklarının kahkahası… Ve işin finalini yapacak o efsane ağabey… Kapıyı bir çekerdi ki, hem dişi söker, hem cesaret madalyası kazanırdı. Bizim gözümüzde “Erzurum Diş Fakültesi” onun ellerinde kurulmuştu.
Diş çıktı mı iş bitmezdi. Hemen dama çıkılır, diş göğe fırlatılırken haykırılırdı:
“Fare fare! Al bu dişi, bana altın diş ver!”
Fare ne yapsın? Her sokakta yüz çocuk, hepsi altın peşinde. Ama biz sabah kalkıp aynaya baktığımızda, o boşlukla gurur duyardık.
Gaz lambasının titrek ışığında minderlerin üstünde oturur, dişini kaptıran çocuk pekmezle ödüllendirilirdi. O pekmez mi? Yaraya merhem değil, unuttuğumuz acının üstüne çekilen tatlı bir yorgan gibiydi.
Şimdi çocuklar diş sallanınca “Aaa diş perisi gelsin” diyor. Bizim perimiz o cesur ağabeydi. Ne kanatları vardı, ne sihirli değneği. Ama bir ip, bir kapı ve bir cesaretle tüm mahalleye yeterdi.
Çünkü biz, kapı kolunun kerpeten, yorgan ipinin narkoz, evin en cesur ağabeyinin de diş hekimi olduğu çağda büyüdük. Ne güzel büyüdük!
Kaynak: Metin Diler-Tahteravalli dünya