Mustafa Kır Yazdı: Fethin 572. Yılında Dünya Yeni Bir Feth’e Yeni Bir Fatih’e Gebedir
Fethin 572. Yılında Dünya Yeni Bir Feth’e Yeni Bir Fatih’e Gebedir
Anasayfa » Eğitim » Eğitim » Fethin 572. Yılında Dünya Yeni Bir Feth’e Yeni Bir Fatih’e Gebedir
Eğitim Eğitim Foto Galeri Genel Genel Gündem Köşe Yazıları Kültür Öğrenci Öğretmen Sağlık Teknoloji Üniversiteler29.05.2025 20:59 0105A+A-
ABONE OL
İstanbul’un fethinin 572. Yıldönümünde; İstanbul’u fetheden güzel kumandanı O güzel kumandanın güzide askerlerini ve fethin manevi mimarlarını rahmet minnet ve şükranla anıyorum. Ruhları şad mekânları cennet olsun.
İnancımıza göre fetih bir işgal ve bir ülkeyi istila olayı değildir. Fetih; kapalı kapıları açmak, aşılması gereken engelleri aşmak; kinle, nefretle, düşmanlıkla kilitlenen gönüllerin hidayete açılmasını sağlamaktır. Onun için Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u niçin fethettiniz? Sorusuna; önce İstanbul benim gönlümü, sonra da ben İstanbul’u fethettim demiştir.
İstanbul tarihi dokusu, sosyal ve kültürel yapısı itibariyle dünyanın en önemli merkezlerinden biridir. Çünkü stratejik konumu itibariyle Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunma özelliğine sahip kültür ve medeniyet şehridir. Çağlar boyunca Latin Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluklarına başkentlik yapan üç büyük medeniyetin beşiğidir. Çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı kozmopolit ve metropolit olmayı başaran bir dünya kentidir. Onun için Napolyon: “Eğer bir gün dünya tek bir ülke olursa, şüphesiz ki başkenti Konstantinopolis (İstanbul) olurdu.” Sözünü sarf etmek zorunda kalmıştır.
İstanbul’un Müslümanlar tarafından fethedileceğini işaret eden Peygamber’in (s.a.v) hadisinde ” İstanbul elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, Onu fetheden asker ne güzel askerdir.” buyurması ve her açıdan stratejik bir öneme sahip olması Müslümanlar için İstanbul’un fethi İslâmiyet’le ortaya çıkan mukaddes bir ideal olmuştur.
Hz. Muhammed’in (s.a.v) müjdesine mahzar olabilmek arzusuyla İstanbul; 1453 yılına kadar Araplar, Emevîler, Abbasîler ve Osmanlılar tarafından tam yedi defa kuşatılmıştır. Hatta büyük sahabeler den Ebu Eyüp El Ensari Hazretleri, 86 yaşında olduğu halde fethetmek için geldiği İstanbul’da dizanteriye yakalanarak vefat edip İstanbul’a defnedilmiştir.
İstanbul’un fethinin Hz. Peygamber’in (s.a.v) bir vaadi olduğu inancını taşıyan Osman Devletinin kurucusu Osman Gazi de ölüm döşeğinde iken, oğlu Orhan Gazi’ ye: “İstanbul’u al gülzar et” vasiyetinde bulunmuştur. Ancak Hz. Muhammed’in bu müjdesine mazhar olma şerefi, II. Murat’ın oğlu, Akşemseddin gibi velilerin, Molla Gürâni gibi âlimlerin yetiştirdiği gönlü ilahî muhabbetin şevkiyle dolu Fatih Sultan Mehmet Han ve Onun şanlı ordusuna nasip olmuştur.
Fatih Sultan Mehmet Han Molla Gürani, Molla Hüsrev ve Hacı Bayramı Veli Hazretlerinin Müridi olan Akşemseddin tarafından hem bilimsel hem de manevi yönden İstanbul’un fethi için adeta özel olarak hazırlanılmıştır.
Fatih Sultan Mehmet; İstanbul’u fethetme düşüncesini daha çocukken kafasına koymuş, bu hedef doğrultusunda kendini; ilim, teknoloji, dil ve askeri alanlarda yetiştirmiştir. Kuşatma başlatılmadan aylar öncesinde; Boğaz’ı kontrol altına almak için Rumeli Hisarı’nı inşa ettirmiş, donanmalar kurdurtmuş, devasa kuşatma topları döktürmüş, surlara karşı özel stratejiler geliştirmiş, dönemin en profesyonel ordularından biri olan Yeniçeri Ocağı’nı güçlendirmiş ve kuşatma sırasında gemileri karadan yüzdürerek Haliç’e indirmiş; tarihe geçen askeri dehasını göstermiştir.
İstanbul’un fethinin sadece bir askeri zafer olarak değil, Fatih’in azmi, sahip olduğu vizyonu, misyonu, uyguladığı stratejisi, kararlılığı ve geniş görüşlülüğü ile birlikte değerlendirilmesi doğru bir yaklaşım olur. Çünkü Fatih, ordusunu sadece askeri yönden değil, aklıyla, inancıyla ve moral ve motivasyonuyla ile de yönetmiştir. İstanbul’un fethedileceğine hem kendisi inanmış hem de askerlerini inandırmıştır. Hiçbir başarı tesadüfün eseri değildir. Büyük başarılar, kurulan büyük hayallerin gerçekleşmesi yolunda atılan büyük adımların, detaylı hazırlıkların ve planlı çalışmaların eseridir. Ya ben İstanbul’u alırım ya İstanbul beni” sözü, Fatih’in zafere odaklandığını gösteren en önemli delildir.
Fatih İstanbul’un fethi ile sadece bir şehri almamış; her şeyden önemlisi Peygamber Efendimiz’in müjdesine nail olmakla birlikte; Balkanlarda ve Anadolu da gerçekleştirilen büyük fetihlerin yolunu açmıştır. Bilim ve teknolojik alanlarda attığı adımlarla, adaletin ve liyakatin tesisiyle yeni bir medeniyet inşa etmiştir. Netice de;“Fatih” unvanıyla çağ kapatıp, çağ açan, bir komutan olarak dünya tarihindeki yerini almıştır.
Neticede İstanbul’un fethi madde ve mananın bütünleştirilmesi suretiyle kazanılan bir zaferdir. İstanbul’un fethi için hazırlıklar maddi ve manevi açıdan yapılmış; Şahi adı verilen dönemin en büyük topları ile bizzat Fatih’in çizimini planladığı, Saruca Sekban ve Macar topçu ustası Urban’ın dökümünü yaptığı ilk havan topları ile birlikte 400 parçalık yeni bir donanma meydana getirilmiştir.
6 Nisan 1453 Cuma günü surların dibinde kılınan Cuma namazından sonra Fatih beyaz atı üzerinden askerlerine şöyle bir hitabede bulunmuştur. ”Askerlerim! Karşınızdaki düşman Varna’ da kinden Kosova’dakinden daha çetin bir düşman değildir. Ama sizler o savaşlardakinden daha azimli ve daha gayretlisiniz. Kostantiniye’yi fethetmekle küre-i arzın merkezine sahip olduğunuz gibi aynı zamanda tarihin methine, torunlarınızın şükranına ve Peygamberimizin yüce senasına nail olacaksınız. Sizler ne mutlu askerlersiniz!”
Tam elli üç günlük çetin ve zorlu muhasaradan sonra 29 Mayıs 1453 Salı günü Fatih Sultan M. Han güneş yükseldikten sonra iki rekât namaz kılarak, kılıcını kuşanıp ve atına binerek askerlerine son hücum emrini vermiştir. 300 bin asker ve 120 parça donanmadan teşekkül eden ordunun yeri ve göğü çınlatan tekbir sesleri ile muhasara başlatılmış. Bir yandan Akşemseddin ellerini semaya açıp, Hakk’a niyaz ederken, diğer yandan yeni dökülen koca toplar surlarda gedikler açmaya başlamıştır.
İman ve tekniğin ahenkleşen kudreti, zekâ ve cesaretin perçinleşmiş kuvveti sayesinde; Bizans çökmeye başlamıştır. Osmanlı askerleri arkadaşlarının yaralanmalarına ve şehit düşmelerine bakmadan, ellerine geçirdikleri vasıtalarla surlara tırmanmışlar, surlara tırmanarak ilk Türk Bayrağını surlara dikme şerefine nail olan Ulubatlı Hasan şehitlik mertebesine ulaşmıştır. Bununla birlikte artık bin yıllık Bizans tarihi hak ile yeksan olmuş. İstanbul’da kendisini Müslüman Türkün himayesine bırakmıştır.
Fetih müyesser olunca Fatih secdeye kapanıp, şükrünü ifa ettikten sonra askerlerine şu hitabede de bulunmuştur: “Ey kahraman mücahitlerim! Allah’a hamd olsun, işte bundan böyle sizler Konstantiniyye fatihlerisiniz. Hz. Peygamberin sena buyurduğu şerefli askerler sizler oldunuz. Gazanız mübarek olsun! Asla çocukları, din adamlarını, sizinle harp etmeyen kimseleri öldürmeyiniz. Kadınlara, Mabetlere dokunmayınız. Ağaçları kesmeyiniz” diyerek, tıpkı Mekke’nin fethinden sonra kılıçtan geçirilmeyi bekleyen Mekkeli Müşriklere Hz. Muhammed’in yaptığı gibi vaktiyle dökmedik kan, yakmadık can, söndürmedik ocak bırakmayan Bizanslılara beklemedikleri bir insanlık dersi verilmiştir.
Osmanlı askerleri ve Fatih Sultan Mehmet Han beyaz atı üzerinde ve Hocası Akşemsettin Onun önünde bir adalet meleği gibi şehre girdiğinde; halk Ak Şemsettin’i fatih zannederek Onu tebrik etmek isteyince. Akşemsettin Hükümdar ben değilim O, O diye Fatihi göstermiştir. Fatih Sultan Mehmed Han’da; “Evet hükümdar benim lakin o benim hocamdır.” Diyerek, Ak Şemsettin’in tebrik edilmesini istemiştir.
Ancak Fetihten sonra Fatih Sultan Mehmet Han tarafından fethin bir nişanesi olarak bütün mabetlerin içinden sadece Ayasofya parayla satın alınıp kıyamete kadar camii olarak kullanılmak üzere vakfedilmiştir. Daha sonra Müslüman mimarlar tarafından mamur hale getirilerek, camiye dönüştürülmüştür. İstanbul’un ilk Cuma hutbesi Fatih Sultan Muhammed Han tarafından burada Ayasofya’da okunduktan sonra, ilk Cuma namazı da Akşemseddin tarafından kıldırılmıştır.
“ Fatih Sultan Mehmet Han: “Kim vakfiyeyi değiştirirse; Allah’ın meleklerin, bütün insanların laneti onların üzerine olsun. Ayasofya’nın ebediyen camii olarak kalması için yaptığı vasiyetinde Fatih: “Bunu, Allah’a, ahirete, O’nun heybetine inanan hiçbir mahlûk; sultan olsun, hâkim olsun, bir mütegallibe olsun, değiştiremez. Kim vakfiyeyi değiştirirse Allah’ın meleklerin, bütün insanların laneti onların üzerine olsun. Yüzlerine bakan ve onlara şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın.” diyerek beddua etmiştir.
Buna rağmen 24 Kasım 1934’te Ayasofya önce müzeye dönüştürülmüş, daha sonra da 5 Haziran 1935 ‘te çıkarılan, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 17. Maddesi gerekçe olarak gösterilmiştir. Hamdolsun 86 yıl boyunca müze olarak kalan Ayasofya, Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi ismiyle kılınan cuma namazı ile birlikte 24 Temmuz 2020 tarihinde resmen ibadete yeniden açılmıştır. Ayasofya’nın ibadete açılmasını sağlayan ümmeti Fatih Sultan Mehmet Han’ın bedduasına muhatap olmaktan kurtaran, Sayın C. Başkanı Tayyip Erdoğan ve emeği geçenlere şükranlarımızı arz ederiz.
Şimdi gelinen noktada işgallerin, savaşların, haksızlık, hukuksuzluk ve soykırımların sürdüğü, ahlaksızlık ve hayasızlığın her çeşidinin pervasızca sergilendiği dünyamız yeni bir fethe yeni bir Fatih’e gebedir. Siyonist İsrail’in işgali altındaki ümmetin kalbi Kudüs, sabırsızlıkla Fatihini bekliyor. Gazze’de 600 günden beri Siyonist soykırıma tabi tutulan, bebek, çocuk yaşlı kadın demeden; bir taraftan bombalarla parçalanan, diğer taraftan açlıkla, susuzlukla ölüme mahkûm edilen Filistinli kardeşlerimiz dört gözle Fatih’ini, Selahaddin’ini bekliyor. Ne yazıkki ne Fatihler, ne Selahaddinler ortaya çıkıyor, ne de onları yetiştiren; Akşemseddinler, Molla Güraniler! Artık Gazzeli kardeşlerimiz Kudüs’te görmek istiyor.
Mazlumlar “Ey İslam Milleti! Sizler Fatihlerin, Yavuzların, Selahattinlerin torunlarısınız. Bizler Siyonist bombalara hedef olurken, Sizler Fatihin torunları olarak, İsrail ile normalleşiyorsunuz. Askeri, siyasi, ticari ilişkilerinizi kesemiyorsunuz!. Diye feryat ediyorlar. Duyan yok Nafile! Sözün bittiği, insanlığın zilleti meslek edindiği bu çağda yaşamaktan utanç duyuyoruz.
Ya Rab! Ya zalimleri helak eyle! Ya da onları yerin dibine geçirecek yeni Fatihleri bize nasip eyle!
Kaynak: Mustafa Kır, 29.5.2025
- Otobüs Buzdolabında 510 Bin Dolar, Tırın Su Tankında 100 Bin Euro Yakalandı - Mayıs 31, 2025
- Edirne Belediyesi’nden Küçük Üreticiye Saman Balyası Desteği - Mayıs 31, 2025
- Edirne Valisi Sezer, 18. Avusturya Kültür ve Kitap Fuarı’nda - Mayıs 31, 2025