Reşat Nuri Erol Yazdı: ‘Erbakan Olsa Yumruğunu Masaya Vururdu’-1-2
‘Erbakan Olsa Yumruğunu Masaya Vururdu’-1-2
‘Erbakan; “İsrail-İran savaşı, asıl hedef Türkiye”-24’ ana başlıklı yani -Erbakan Hoca uyarmıştı: “İsrail İran’la savaşacak ama asıl hedef Türkiye’dir.”- içerikli tam 24 adet köşe yazımızdan sonra; ‘Bosna-Gazze Mukayesesi’ ve ‘Erbakan-Erdoğan Mukayesesi’ yani ‘Türkiye’nin bu konulardaki davranışları’ içerikli yazılarımızla devam edelim…
Temmuz ayındayız; “20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı” Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan sayesinde 51 yıl önce yapılabilmiş ve soykırım sona ermişti…
Geçmişe bakarken insan bazen hüzünle, bazen ibretle, bazen de isyanla susar… O günleri, örtülü zulmün mütedeyyin milletin değerlerine indiği günleri hatırlayınız… Ve o meşum günlerde merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca vardı başımızda… O günlerde hepimiz ekranlara kilitlenmiş, ‘acaba şimdi ne olacak’ diye bekliyorduk… Ve itiraf edelim ki biz ve birçokları Erbakan Hocamızdan bir ‘yumruk’ bekliyorduk…
Bir yumruk, metaforik bir yumruk yani ancak Erbakan Hocaya uygun bir şey… Yani milletin vicdanı adına bir dik duruş, kararlılık, rest, hatta kopuş veya her şey… Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca bu durumda büyük bir nezaketle, büyük bir bilgelikle, büyük bir itidal ve suhuletle süreci idare etmeyi tercih etti ve öyle yaptı… Belki bunu bir “akıl” ve “zaruret” olarak gördü. Onların oyun ve planlarına karşı inandığı değerler için neyi feda etmesi gerekiyorsa feda etti ama inandığından vazgeçmedi. Atını alanların yolunu alamayacağını net biçimde ifade etti. İnandığı ‘meşveret’ çizgisi bunu gerektiriyordu. Oysa o gün yanındaki ‘politikacılar’ hemen iktidar olmak istiyor, iktidara gelip her şeyi düzeltmenin hayali ve ateşi ile yanıyorlardı….
Aradan nice yıllar geçti…
Ve şimdi dönüp o günlere bakan kimi çevreler bugün için açık açık konuşuyor:
– “Erbakan olsaydı, yumruğunu masaya vururdu!”
– “Erbakan olsaydı, Gazze’deki soykırım bu halde olmazdı!”
– “Erbakan olsaydı, Batı’nın ardından bu Haçlı ittifakına katılmazdı!”
Bunlar ve bunlara benzere daha nice beklenti ve söylemleri yaz da yaz; bitmez…
Dün Necmettin Erbakan Hocaya yöneltilen pasiflik atfı olmasaydı, Türkiye’nin mazlumları ‘Küresel Sömürü ve Soykırım Sermayesine’ kafa tutabilir miydi?
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca’nın yapmak istediklerini ve bugün geldiğimiz noktayı mukayese edip hep beraber birlikte kıyaslayacağız. Olayları sadece gününde değil de geçmiş mevcudu ve geleceği ile irdeleyeceğiz. Artık elimizde tarihi veriler, güncel meseleler ve ileride olması muhtemel senaryoları kurgulama imkânı mevcuttur.
Dün-bugün-yarın analojisi yapacağız. Biz bu yazı dizisinde, zamanı doğru okumaya; kişileri ve olayları, fikirleri ve neticeleri hakkaniyetle tartmaya niyetliyiz.
Bugün ‘Erbakan Olsa Yumruğunu Masaya Vururdu’ ana başlığını neden yazdığımızı 1990’lar Türkiye’sini hatırlayıp yapalım ve öyle ilerleyip daha da derinleşelim…
Ah… Ah… “Erbakan olsaydı” diyenlerin iç sesini duyarak yazı-yorum; geceleri yataklarında özellikle “Gazze’yi düşünüp dişini sıkanlar” için yazı-yorum…
Elbette bu başlık bir “ironi” içermektedir ve bu yazılar aynı zamanda bir dönemin “mücahitleri” ile hala “mücahede eden” bizler arasındaki durum için tarihi bir cevaptır.
“Bu işler birden olmaz” diyerek iktidara gelenlerin geldiği noktayı da anlatmakta…
“İyi adamlar iyi yerlerde olsun yeter” diyenlerin nasıl bir şekilde “cari düzen” yani “faizci zalim sömürü düzeni” içinde kaybolduğunu birlikte analiz edeceğiz.
Bu yazı dizisini yazarken herhangi bir parti ya da şahsı yüceltmek niyetinde değiliz; bilakis hakikatin izini sürmek ve tarihe karşı vefamızı göstermek niyetindeyiz.
Kimseyi karalamayacağız, kimseyi putlaştırmayacağız ama şunu yapacağız: Erbakan Hoca’nın ne dediğini ve ne yapmak istediğini, hangi sistemleri kurmaya çalıştığını belge ve örneklerle anlatacağız. Bugün gelinen noktada neyin eksik kaldığını, hangi hayallerin terk edildiğini, hangi prensiplerin unutulduğunu mukayeseler yaparak sunacağız… (Devamı var)
‘Erbakan Olsa Yumruğunu Masaya Vururdu’-2
‘Erbakan; “İsrail-İran savaşı, asıl hedef Türkiye”-24’ ana başlıklı yani -Erbakan Hoca uyarmıştı: “İsrail İran’la savaşacak ama asıl hedef Türkiye’dir.”- içerikli tam 24 adet köşe yazımızdan sonra; ‘Bosna-Gazze Mukayesesi’ ve ‘Erbakan-Erdoğan Mukayesesi’ yani ‘Türkiye’nin bu konulardaki davranışları’ içerikli yazılarımızla devam edelim…
Temmuz ayındayız; “20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı” Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan sayesinde 51 yıl önce yapılabilmiş ve soykırım sona ermişti…
Önceki yazıyla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
Evet… Kimseyi karalamayacağız, kimseyi putlaştırmayacağız ama şunu yapacağız: Erbakan Hoca’nın ne dediğini ve ne yapmak istediğini, hangi sistemleri kurmaya çalıştığını belge ve örneklerle anlatacağız. Bugün gelinen noktada neyin eksik kaldığını, hangi hayallerin terk edildiğini, hangi prensiplerin unutulduğunu kıyaslarla sunacağız…
Belki birkaç yazı bir başlığın altında olacaktır.
Güncel meseleleri de bu konuların içinde özetleyeceğiz.
1. “Bu işler birden olmaz” sözü, Adil Düzen’i küçük görmek midir?
2. Yumruğu masaya vurmayıp Gazze soykırımına suskun kalmak?!.
3. Türkiye’de Adil Ekonomi yerine cari kapitalist model; geldiğimiz yer neresi?
4. Merkezi yapıları eleştirip daha da merkezi bir sistem kurmak?
5. D-8 vizyonu mu, Batı güdümündeki yerlerde yer aramak mı?
6. Sistem/düzen kurmadan, iyi adamlar ile gelinen son nokta?
7. Adil Düzen mi, mevcut Türkiye’deki rakamlarla büyüyen adaletsizlik mi?
8. Komşularla ittifak yerine mezhepçi ayrılık ile yangın yerine döndüren hatalar.
9. Allah’a sözde inanıp karşılıksız paraya güvenmenin sonuna geldik.
10. Allah’ın düzeni mutlak galiptir; ve la galibe illallah.
Bundan yıllar evvel bir dost meclisinde, iktidara yakınlığıyla bilinen biri şöyle demişti:
“Bu işler birden olmaz kardeşim! Sabırla, istikrarla, zamanla…”
Söze itiraz etmedik. Zira hakikaten de hiçbir iş birden olmaz. Bir çınar bile kök salmak için vakte muhtaçtır. Çok defalar yazdık. Medeniyetlerin ömrü 1000 yıl, insanların nominal ömrü 100 yıldır diye. Fakat mesele şu ki, her geçen gün bu söz bir gerekçeye, ardından da bir mazerete dönüşüverdi. Artık ‘bu işler birden olmaz’ sözünün irdelenmesinde fayda vardır.
Bir ağaç dikseniz ama kökü kimyasal dolu olsa, ağaç istediği kadar büyüsün, sonuçta zehirli meyve verir. Bununla ifade etmek istediğimiz şudur ki; doğada her şey “HAK” üzerine yaratılmıştır. Buna Türkçede “yerli yerinde, tamı tamına, mükemmel” kelimeleri ile “yüzde yüz olması gereken yerde” cümlesinin izahı için bir açıklama olarak detaylandırma olsun.
İşte, başlarken; “Allah semavâtü arzı hakk ile halk etmiştir, elbette bunda mü’minler için bir âyet vardır.” (Ankebut Suresi, 44)
İşte bu ayette olduğu gibi her şey olması gereken yerdedir.
İşte yine mülk suresinde; “O ki yedi sema yaratmış birbiriyle mutabık, göremezsin o rahmânın yarattığında hiçbir nizamsızlık, haydi çevir gözü görebilir misin hiçbir çatlak, bir kusur?” (Mülk Suresi, 3)
Kâinat böyledir de neden sosyal olaylar veya devletler ile milletler böyle değildir?
Bu konuya detaylı izah yaparak anlatacağız. Kâinat, ‘Sünnetullah’ dediğimiz matematik, fizik, kimya ve benzeri adlandırdığımız ve daha bilmediğimiz nice kurallar manzumesi içinde yürür. Lakin insan özel bir varlıktır, seçme ve eşyaya isim verme hürriyeti vardır. İmtihanı ve üstünlüğü de buradadır. Bu nedenle eşyayı bozduğu gibi sosyolojiyi de değiştirir. Bu nedenle ilahi kitapları onu uyarır. Bir bardak suyu döktüğünüzde herkes bunu görür ama içine şeker koyup karıştırırsanız ancak tadına varınca idrak edersiniz.
Bu nedenle ilmî-dinî/ahlâkî-iktisadî-idarî/siyasî yani bir bütün olarak hayatın dört ana alanındaki ‘sosyal bozulmaları’ (biz bu duruma ‘SOSYAL TUFAN’ diyoruz) ve sistem arayışlarının gerekliliğini anlatmak için bu kısmı uzun tuttum. (Devamı var)
Kaynak: Reşat Nuri Erol
- Edirne Sarayiçi’ndeki Modifiye Araç Fuarına Büyük Tepki - Temmuz 27, 2025
- İsa Kılıç Yazdı: “İç/dış-güzelliği” - Temmuz 27, 2025
- Reşat Nuri Erol Yazdı: ‘Erbakan Olsa Yumruğunu Masaya Vururdu’-1-2 - Temmuz 27, 2025