Reşat Nuri Erol Yazdı: ‘Erbakan Olsa Yumruğunu Masaya Vururdu’-3-4
‘Erbakan Olsa Yumruğunu Masaya Vururdu’-3-4
‘Erbakan; “İsrail-İran savaşı, asıl hedef Türkiye”-24’ ana başlıklı yani -Erbakan Hoca uyarmıştı: “İsrail İran’la savaşacak ama asıl hedef Türkiye’dir.”- içerikli tam 24 adet köşe yazımızdan sonra; ‘Bosna-Gazze Mukayesesi’ ve ‘Erbakan-Erdoğan Mukayesesi’ yani ‘Türkiye’nin bu konulardaki davranışları’ içerikli yazılarımızla devam edelim…
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
2002 yılında “dürüstlük” ve “adalet” vaadiyle yola çıkan kadrolar vardı. Aralarında samimi insanlar da yok değildi. Ama zamanla bu güzel niyetlerin yerini; ‘makamlarla imtihan olanlar’, ‘para ile imtihanı kaybedip büyüyenler’, ‘menfaatle beslenenler’ vs. aldı.
O güzel insanlar ise yavaş yavaş geri çekildiler ya sustular ya da kenara itildiler.
Şimdi 2025 yılındayız.
Üç yıl evvel “Türkiye Yüzyılı” diye büyük bir iddiayla çıktığımız yolda dönüp ardımıza baktığımızda, “Nereye geldik?” diye sorup muhasebe ve mukayese yapıyor muyuz?
‘EKONOMİ’ deseniz…
Hayat pahalılığı soframıza çökmüş, maaşlar kuru ekmeğe yetmez olmuş.
Gençler umutla değil, ülkeden kaçış yani yurtdışı vizesiyle meşgul.
Üretim yerine ithalat, tarım yerine betonlaşma tercih edilmiş.
Peki ya ‘ADALET’; peki ya ‘AHLAK’?
Mahkeme dosyalar yıllarca sürünüyor. Adalet arayışını kendisi yapan insanlar katil oluyor. Halk maktule üzüleceğine katili adliye önünde alkışlıyor…
Mezuniyeti, liyakati, ehliyeti olan değil; referansı olan kazanıyor.
Yine de diyorlar ki; “Bu işler birden olmaz!”
Biz de diyoruz ki; bu işlerin 20 küsür yıl iktidara olmak ile de olmayacağının anlaşılması için bütün bunların yaşanması lazımmış…
***
İyi İnsanları Bir Yerlere Getirmekle Kanser Tedavi Edilmez
Adil Düzen’i Adil Ekonomik Düzen’i anlamadan Türkiye Yüzyılı kurulamaz…
Bazı sözler vardır ki ilk duyduğunuzda umut verici gelir ama içinde derin bir yanılgıyı saklar. “İyi insanları iyi yerlere getireceğiz.” İşte bu söz de onlardan biri.
Evet, güzel niyet iyi niyet olabilir ama tek başına asla yetmez, nitekim yetmedi!
Hastane yangın yeri, teşhis yanlış, dolayısıyla tedavi ile ilaçlar ters yani hüsran!
Sen sadece doktoru değiştirmekle yetiniyorsun ama doktorlar da doktor değil ki!
Bir ülkeyi bir insan bedenine benzetecek olursak, sistem damar sistemidir; kurumlar organlardır, yasalar kan dolaşımıdır, hukuk ise ruhudur. Sen bu bedende kanser varsa, sadece “iyi hemşireyi” başa getirmekle iyileştiremezsin. Ona sadece yüzünü yıkatırsın.
İşte tam da bu noktada uyararak hatırlatalım: 55 küsür yıllık “Adil Düzen” mücadelesi işte tam burada başlar. Biz sadece “iyi insan” aramadık; “iyi sistem, sağlam mekanizma, hakkı üstün tutan bir düzen” inşa etmeye çalıştık; halen de çalışıyoruz…
İşte sizin hatanız tam da buradadır; artık hatanızı kabul edip tövbe edin…
Nasıl kâinat Hak üzerine yaratıldı ise; bir bütün olarak ilmî-dinî/ahlâkî-iktisadî-idarî/siyasî dört ana alanı ile sosyal düzenin nasıl kurulacağı ile ilgili sistemin de yine Allah tarafından bizlere gönderilmiş olması gerekmektedir.
-Dün bizi alaya alanlar olmuştu, küçük görenler olmuştu…
-Onların hepsi yok olup gittiler, işte şimdi biz bize kaldık…
***
SONUÇ olarak bu durumda ve işte bu yüzden diyorum ki;
Millî Selamet (1970’ler) ve Refah (1990’lar) partileri zamanından beri yakın çalışma arkadaşımız olan Recep Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum…
-20 küsür yılda yaptıklarınla artık olmadığını görmüş olman gerekmiyor mu?
(Devamı var; TEŞHİS ve TEDAVİ yani ÇÖZÜM yazılarımız devam ediyor…)
‘Erbakan Olsa Yumruğunu Masaya Vururdu’-4
‘Erbakan; “İsrail-İran savaşı, asıl hedef Türkiye”-24’ ana başlıklı yani -Erbakan Hoca uyarmıştı: “İsrail İran’la savaşacak ama asıl hedef Türkiye’dir.”- içerikli tam 24 adet köşe yazımızdan sonra; ‘Bosna-Gazze Mukayesesi’ ve ‘Erbakan-Erdoğan Mukayesesi’ yani ‘Türkiye’nin bu konulardaki davranışları’ içerikli yazılarımızla devam edelim…
TEMMUZ ayındayız; “20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı” Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan sayesinde 51 yıl önce yapılabilmiş ve soykırım sona ermişti…
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
***
Kötü bir düzen, kötü bir sistem iyi insanı da bozar. İyi insanlar ancak iyi düzende rahat ederler. İyi düzende kötüler yapamaz; tersine, adil bir düzen, bozuk insanı bile hizaya sokar.
Kötü düzen de kötü insanlar yapar. İşte, meselenin özü ve özeti budur.
Bu bozuk zalim sömürücü sistem açısından bugün nerelerdeyiz?
Bugün geldiğimiz noktada sistem/düzen/nizam hâlâ bozuk. Yargı kurumları bağımsız ve adil değilse, bütçeler faiz ve borçla ayakta duruyorsa, siyasi partiler çare çözüm üretemiyorsa; her seçimde sadece iyi adayları konuşmak, artık yetmiyor.
“Adil Düzen” şahıs düzeni değildir; kuralların, kurumların, denetimlerin düzenidir.
“Adil Düzen” olan yerde “kim” sorusu ikinci plandadır.
Asıl soru, asıl sorun: “Nasıl bir düzen?”dir.
İşte, nasıl ki kâinat “HAK” üzere ise sosyal yapılarda “HAK” üzere bir düzen/sistem/nizam kurma yarışıdır “ADİL DÜZEN” sistemi.
Bugün 2025’e geldiğimizde hâlâ sistem değil, kişiler konuşuluyorsa…
Biz kendimizi aldatarak hâlâ “kanserli bedene parfüm sıkıyoruz” demektir.
Erbakan Hoca “ADİL DÜZEN” derken sadece ekonomik modelden söz etmedi.
Bozuk düzende sadece insanları değiştirmekle milletin kurtulamayacağını biliyordu.
Erbakan Hoca kişi merkezli değil, kural merkezli bir Türkiye kurmak istiyordu.
Velhasıl, bugünün iktidarına düşen şey:
“İyi insanları getirdik, sistem de düzelir” demek değildir;
“Adil bir sistem kurduk, artık kötü insanlar da yanlış yapamaz” demektir.
O zaman bu işler birden olmaz ama doğru ve adil bir sistem/düzen/nizam kuruldu mu, bozulması da kolay olmaz. Gelin küçük denemeler ile bir yerlerde başlayalım…
***
Yumruğu Masaya Vurmak Gazze’ye Suskun Kalmak Mıdır?
Sahi hangi çağa doğduk, hangi çağda yaşıyoruz? Nasıl bir akıl tutulması yaşıyoruz? Geçen yüzyıldaki II. Dünya Savaşı’nın ana aktörleri olan Almanya ve İngiltere bile birbirleriyle askeri koruma anlaşması yaparken biz coğrafyamızla nasıl kanlı bıçaklı olduk?
Bu soruları geçen haftalardaki yazdığımız tam 24 adet “İsrail-İran Savaşı, asıl hedef Türkiye” ana başlıklı yazılarımızda sormuştuk ama cevaplar hâlâ puslu…
Şimdi ise iki yıldan beri Gazze’de tarihin belki de ilk “canlı yayınlı soykırımı” yaşanırken, çuvaldızı kendimize batırma vakti geldi de geçiyor. Refah Sınır Kapısı’nın önünde kıvranan ambulanslara, çaresiz bakan çocuklara, enkaz başında dua eden analara rağmen hâlâ susabiliyorsak, önce kalbimizi sonra aklımızı muayene etmemiz gerekiyor…
Sahi, Refah Kapısı’nı açamayan coğrafyanın ülkelerine ne demeli?
“Hâdimü’l-Haremeyn” ünvanını taşıyanlar… Mısır’ın vârisi olduğunu unutanlar… Osmanlı’nın torunlarıyız diye övünen bizler… Pers diyarının vârisleri, “İsrail’in cevabını biz veririz” dedikten sonra sessiz kalanlar… Düştüğümüz acziyetin fotoğrafı tam da budur. Zira bu bir güç meselesi değil, bu bir izzet meselesidir. Allah’ın “İzzet Allah’ındır, resulünündür ve müminlerindir” dediği bir dünyada, zilleti bu kadar kolay kabullenmek neyle açıklanabilir?
Çağımızdaki sözde medeni rejimler en insani sorunları bile çözemiyor.
(Devamı var)
Kaynak: Reşat Nuri Erol
- Tevfik Yaşar Tekeli Yazdı: YKS sonuçları açıklanmış. Üniversite adayları şimdi tercih dönemine girecek….de NE OLACAK? - Temmuz 28, 2025
- Şenay Tek Yazdı: Fakirlik başka şeydir…Nasipsizlik başka şeydir… - Temmuz 28, 2025
- Gündüz Demirhan Yazdı: Gökalp İçer ve ICRYPEX hakkında ne biliyorsunuz? - Temmuz 28, 2025