Reşat Nuri Erol Yazdı: Erbakan; “İsrail-İran savaşı, asıl hedef Türkiye”-20-21-
Erbakan; “İsrail-İran savaşı, asıl hedef Türkiye”-20-21-
(Konu ile ilgili dünkü 19. yazım yayındayken, yakın çalışma arkadaşım Veysel İpekçi şu mesajı yazdı: “Bugünkü bu yazı ve İsrail’in Şam’ı işgale başlaması…” Yazmaya devam…)
“Menahim Begin 1979’da Pakistan’ın nükleer kabiliyet edinme çabasıyla ilgili kuvvetli rahatsızlığı ifade etmişti. “Zaman içinde İsrail; 1981’de Irak’ı, 2007’de Suriye’yi ve tekrar tekrar İran’ı vurdu. Tehdit etti, baskıladı, ama çözüm üretemedi.” Yok edeceğim derken, geleceği eline yüzüne nasıl bulaştırdığını, düşmanlığı genetiğe nasıl ektiğini gördük. Kendince sorunu çözeceğim derken, sorunun parçası oldu. Geleceği ve geleceğini belirsizliğe sürükledi. Hatta kendi kendinin sorunu oldu.
İsrail ile İslam coğrafyası arasındaki bu büyük güven bunalımı nasıl ortadan kalkar? Belki de çare Vahiy’de ve Hz. Peygamberin Vahiy’den ürettiği pratikle Medine’de ürettiği çözümdedir. Medeni, Medine, Medeniyet aynı köktendir. İnsanlık ve karşılıklı güven demektir. “Hz. Peygamber Medine’de Medine Sözleşmesi ile sadece bir yönetim modeli değil, aynı zamanda ontolojik bir barış düzeni inşa etti. Bu pratik, sadece Müslümanlara değil, farklı inanç ve kabile gruplarına birlikte yaşama zemini sunan, hukuki, siyasi, toplumsal ve ahlaki bir kurucu sistemdi.”
“Ve lâ tezdiru vâziratun vizra uhrâ. / Kimse kimsenin günahını yüklenmez.” (En’âm, 164) Bu ayet ve benzeri ilkelerle, Medine Sözleşmesinde bireysel sorumluluk esas alındı. İnsan soyuna, kabilesine, dinine göre değil; iradesine ve eylemine göre değer verildi. (Evrensel Eşitlik) “Dinde (düzende) zorlama yoktur.” (Bakara, 256) Medine’de Yahudiler, Müşrikler, Müslümanlar birlikte yaşadı. Vahiy, bu çok inançlı toplum yapısına baskı değil, güvence sundu. (İnanç Özgürlüğü) “Onlar işleri aralarında istişare iledir.” (Şûrâ, 38) Bu haliyle Medine Sözleşmesi, farklı din, kabile ve çıkar gruplarını içeren bir sivil toplum sözleşmesi. Hz. Peygamber, vahyin istişare ilkesine dayanarak, tüm grupların haklarını tanıyan bir siyasi-ahlaki sözleşme düzeni kurdu. Bu düzen “ümmet”i sadece dini değil, siyasi birlik ve sorumluluk temelli hale getirdi. Sözleşmesi ile “Ümmet” kavramı ilk kez dini değil siyasi/toplumsal bir birliktelik anlamında kullanıldı. Bu çok önemlidir. Sonuçta kimsenin birbirine Allah’ın soracağı soruyu sormaya hakkı yok, imtihan sırrına müdahale edemeyiz, dinde aynı olmasak bile yaradılışta, zamanda, dünyada ortak ve kardeşiz.
“Dinde (düzende) zorlama yoktur. Doğrulukla sapıklık birbirinden ayrılmıştır.” (Bakara, 256) Yahudiler, Müslümanlar, Müşrikler bir arada yaşadı. Vahiy, insanların inançlarını özgürce koruyabileceği bir alan açtı. Hz. Peygamber, bu özgürlüğü zorbalıkla değil, güvenle inşa etti. (Çoğulculuk ve İnanç Özgürlüğü)
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin…” (Mâide, 8) Medine pratiğinde din, kabile ya da çıkar farkı gözetmeksizin adalet esastı. Bu adalet, sadece hukuk değil, ahlaki ve ilahi bir ilke olarak uygulandı. (Adaletin Mutlaklığı) Medine’deki (bugünkü ölçekte Ortadoğu’daki) tüm unsurlar dış tehdide karşı birlikte savunma hakkına sahipti. Bu, güç tekeline değil, güven ortaklığına dayalı bir düzendi. “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun…” (Maide, 8) Vahiy, sadece bir hukuk değil; ahlakla temellenmiş bir adalet anlayışı üretti. Düşmana bile adaleti emretti.
“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ, 107) Sözleşmeyi inşa eden Hz. Peygamber, güce ulaştığında intikamla değil; (Fetih sonrası Mekke’de olduğu gibi) affedici, onarıcı bir akılla davrandı. Bu, vahyin “güç kullanımı”nı da ahlaki ilkeye bağlı olduğunu gösterdi. (Güç – Merhamet Dengesi)
İsrail-İslam dünyası arasındaki genetik düşmanlığın çözümü, daha fazla güçte değil; “güveni mümkün kılan, çoğulculuğu kuşatan, ahlakı temele alan” bir medeniyet aklında olabilir. Bu, Vahiy’den üretilmiş; yaradılış gayesi-insanlık-gelecek-zaman-kainat dengesi üzerine kurulu zihin modelidir.”
(Devamı var)
Erbakan; “İsrail-İran savaşı, asıl hedef Türkiye”-21
-Erbakan Hoca uyarmıştı: “İsrail İran’la savaşacak ama asıl hedef Türkiye’dir.”-
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
“Hz. Peygamber’in Medine’de ürettiği pratik, vahyin indirildiği ortamda bir medeniyetin çekirdeği olarak durur: Savaşın bile hukukla yapıldığı; Güçlünün değil, haklının öne çıktığı; İnançların değil, ihanetin cezalandırıldığı, kabilelerin değil, ortak aklın yönettiği ve farklılıkların birlikte yaşadığı bir düzen…
Bugün nükleer kaosun eşiğinde bir dünyada, bu örnek sadece bir nostalji değil; insanlık için yeni bir yol haritasına dönüşür mü? Benim aradığım budur.
Medine pratiği, vahiyden üretilmiş bir normatif sibernetik sistemdir. Komuta değil koordine eden, tahakküm değil güven üreten bir denge algoritmasıdır.
Peki bunlara şimdi kim bakacak? Sorun buradadır. Benim acım, umudum, kaygım, hayalim ve hayal kırıklığım, duam buradadır. Son cümlem de şu: Vahyi ve Vahiy’deki Hz. Peygamberi hak ettiği gibi okumayan, anlamayan, yaşamayan, uygulayamayan ve savrulan, şu son dönemde de vekaletler savaşıyla, mezhep ve meşrep fitneleriyle, FETÖ’yle, Daeş’le, birbirini kafir, mürted, zındık, tağut olarak tanımlayıp boğazını kesmeyle bozguna uğrayan bizler, insanlığın-adaletin-ahlakın bittiği, kural temelli dünya düzeninin yıkıldığı, yaradılışın sarsıldığı bu çağda kendimize, insanlığa ve geleceğe bir yol gösterebilir, bir çözüm üretebilir miyiz? Var mıyız? Var olmak zor, YOK OLMAK kolay.
Çözüm hala güçten değil, kavramsal üstünlükten geçiyor. Jeopolitik çözümün temelinde hala kavramsal, akıl ve ahlaki üstünlük yatıyor.” (Abdullah Ağar, 23 Haziran 2025)
Söz konusu ikinci yazı ile devam edelim…
Algoritmik Savaş, Teopolitik Mesaj ve Güç Sibernetiği Hamlesi
HABER VEREREK FÜZE SALDIRISI OLUR MU?
“Bunu bir zafiyet olarak algılayanlar var. Ben öyle düşünmüyorum. İran’ın bu yaklaşımı yeni nesil savaşa dair bir uygulama. Çünkü artık savaş sadece silahlarla yapılmıyor. Bugün artık savaşlar karar merkezlerini/süreçlerini-zihinleri ve algıları etkileme, karşıt kurguları ve niyetleri etkileme, verilerin bozulması, dogmalar, teopolitik ve jeopolitik amaçlar, karşıt gücü yönlendirme üzerinden yapılıyor. Öncelikle şunu vurgulayalım. Saldırıda zayiat değil zihin hedeflendi. Saldırısı fiziksel sonuç üzerine değil, uygun müzakere ortamı yaratma, psikolojik üstünlük ve stratejik dengeleme üzerine kurulmuştu.
1- Öte yandan İran yaşadığı gerçekliğin, karşı karşıya kaldığı stratejik gücün ve nitelikli üstünlüğün farkında. Karşıt güç bileşenleri çok daha güçlü üzerine çekmek istemedi. Ayrıca kurtarması gereken bir onuru, devam etmesi gereken bir savaşı ve yönetmesi gereken hedef kitleleri (halkı, vekilleri, müttefikleri, düşmanları ve arada olanlar) vardı.
Psikolojik, ezber bozucu bir hamle yapmak “Artık Korkmuyoruz” demek istedi. İran, ABD’ye karşı genellikle mozaik savunma doktrininin hava-deniz yollarını istikrarsızlaştırma, deniz gerilla harbini uygulama tehdidi, milis ve vekil unsurları kullanma, siber saldırılar gibi dolaylı yollardan yanıt verirdi. Ama şimdi Katar’daki üssü üzerinden ABD’yi doğrudan vurmak! Bu “Eğer bizi vurursanız, siz de hiçbir yerde güvende değilsiniz” mesajı taşır. İran iç kamuoyuna, vekillere, arada kalanlara “Artık savunmada değiliz, taarruzdayız” gösterisi olur. Bölgedeki aktörlere de özellikle Körfez ülkelerine, “ABD sizi koruyamaz” mesajı gönderilir.
2- Bu saldırı hem İran’la iyi ilişkiler yürütmeye çalışan hem de ABD ile askeri iş birliğini sürdüren Katar’ı da zor bir pozisyona iter. İran’ın saldırısı Katar’a “ABD’yle yakınlığınız size zarar getirebilir” örtük bir mesajını verir. Şu mesajı üretir. “Tarafsız gibi görünüyorsun ama düşmanla iç içesin. Sana da güvenmiyoruz.”
3- Katar kontrollü saldırısı ABD’nin Körfez’deki güvenlik şemsiyesinin altında olan Suudi Arabistan, BAE gibi ülkelerin sorgulanmasına neden olabilir: “Acaba ABD bizi koruyabilecek mi?” Buna siz İran’ın Körfez jeopolitiğini sarsma çabası olarak okuyabilirsiniz.”
(Devamı var)
Kaynak: Reşat Nuri Erol
- Prof.Dr. Celal Kırca Yazdı: İbadetlerimiz Neden Ahlak Üretemiyor? - Temmuz 19, 2025
- Tevfik Yaşar Tekeli Yazdı: Suveyda özelinde Suriye’de neler oluyor? - Temmuz 19, 2025
- Reşat Nuri Erol Yazdı: Erbakan; “İsrail-İran savaşı, asıl hedef Türkiye”-20-21- - Temmuz 19, 2025