Serap Güvener Yazdı: Ahmet Amca Katil!!!!!!!
AHMET AMCA KATİL!!!!!
6 yaşlarındayım…
Vişne ağacının altına uzanıp hayal kurmak en sevdiğimmm… arada inatçı güneş, yaprakların arasından süzülüp gözümü kamaştırsa bile, yattığım yerden elimi uzatıp vişne yiyebilmek….. çok keyifli…. Kapatıyorum gözlerimi, kimsenin beni bulamayacağı hayaller ülkesindeyim…bir sır vereyim mi size; hayalle gidemeyeceğiniz hiçbir yer, giremeyeceğiniz hiçbir kalp yok ..… “kuru vişne daha güzel” diyen bir ses ile irkiliyorum… ağacın üstünde ben yaşlarda bir çocuk… “sen kimsin” diyorum… Memet diyor… “arada h var mı” diyorum… bu babamdan öğrendiğim bir şaka… ama Memet galiba bilmiyor bu şakayı ya da ismi gerçekten Memet… “sen kimsin” diyor… “ben de Serabım” diyorum… “nasıl bir isim Serabım” diyor… Memet zor bir çocuk… anlıyorum.. “Seraaaap” diyorum “sadece Serap”… çocukluk ne güzel, ağacın üzerinde tanımadığın bir çocuk ve hiç aklına gelmiyor ona “sen bizim ağacımızda ne arıyorsun” demek… Tek derdimiz adımızın ne olduğu… konuşurken bir yandan da kuru vişne yiyor…. “kuru vişne güzel mi?” diyorum… “bir yesen vazgeçemezsin” diyor… “ama ben canlısını seviyorum” diyorum… “hahahaha canlısı mı” diye gülüyor.. “Serabım çok komiksin” diyor… Serabım mı deli bu ya… “Serap Serap ismim”… “Serabım ne peki”… “offffffff” diyorum… “hem o daldan in, kırılır düşersin”…. “niye kırılsın ki” demesine kalmıyor… Memet yerde yanıma uzanıyor… “Çünkü kuru dal” diyorum… belli canı çok yanıyor… tombul yanakları kızarmış… “gidelim mi bize, anneannem iyileştirir seni” diyorum….. anneannemin yapamayacağı hiç bir şey yok çünkü, benim kanatsız meleğim o… gülüyor Memet…. “kuru vişne yiyeyim, iyileşirim” diyor… yerden alıp üstüne silip ağzına atıyor kuru vişneleri… topraklı elleriyle de bir tane bana uzatıyor… “hele ye bir tane, Serabım” diyor…. düştü ya üzülüyorum, tozlu topraklı ama olsun, üfleyip yiyorum…
O günden sonra Memet de kuru vişne de hayatımdan hiç çıkmıyor… Her yaz geldiğimde birlikte oynuyoruz… zor da olsa öğretiyorum ona adımın Serap olduğunu….
Yine bir yaz tatili… 2. sınıf bitmiş… artık okuyup yazabiliyorum…. Ve sürekli “Gizli Yediler” okuyorum …. 7 çocuğun maceraları… çok heyecanlı…. sırlar.. esrarengiz kişiler… hırsızlar… ben de yakalamak istiyorum bir suçlu….. ama ne yazık ki etrafımda suçlu olabilecek sadece yandaki mahallede yaşayan kötü kalpli bir çocuk var ve o da henüz suç işlememiş gibi sanki…… acaba Sulte işlemiş olabilir mi… yok sanmıyorum… oooof..
Sulte nin aşağı kattan sesi geliyor…. “SERAAAAP….sana benzeyen çağa var ya seni bekliyormuş vişnenin altında”… çağa, çocuk demek… Anneanneme; “Abla bunun kendi gibi deli birini bulduğu iyi oldu ha, o da bir tuhaf aynı bizimkisi” diyor….. Sulte Anneannemin yardımcısı, evimizin vazgeçilmezi.. beni seviyor mu çok emin değilim… ama bir kere düştüğümde dizime tentürdiyot sürerken üflemişti geçsin diye… galiba seviyor… Anneannemin kilerden “ayıp Sulte olur mu, o bizim Ahmet efendinin torunu Mehmet, davaları var, Rami Beye danışmak için gelirken, torununu da Serapla oynasın diye getiriyor” dediğini duyuyorum… Koşarak merdivenleri bir nefeste iniyorum… Memete anlatmam lazım, biz de Gizli Yediler gibi bir ekip kurmalıyız… basamakların en sonunda Ahmet amca ile çarpışıyorum… “ yavaş yavaş, küçük kız, düşeceksin, Rami Bey yukarıda mı” diyor …. “Evet, Dedem odasında” diyorum… “Nasılsın” diyor… Çok uzun bir adam Ahmet amca, başımı kaldırınca kolunun altında çocuk kafasına benzeyen bir şey fark ediyorum… siyah saçları olan bir kafa… aaaaa… insan kafası sanki… aaaaa inanmıyorum… Memet’in dedesi Ahmet Amca… aaaaaaaa… galiba katil….“iyiyim” diyorum sesim titreyerek… aman Allahım… işte Gizli Yedilerde ki gibi bir olay…. nefes almadan Mehmet’i bulmaya gidiyorum…. Vişne ağacının altına… birlikte yiyelim diye bir sürü kuru vişne toplamış Memet… “Sana çok kötü bir haberim var” diyorum… Çok iyi ve çok temiz kalpli bir çocuk Memet… hemen gözleri ıslanır ben gibi… “ne oldu yoksa kedi öldü mü” diyor… ikimizin ortak süt verip beslediği kedimiz var… “yok daha kötü”… “deden” diyorum… “eeeeeee” diyor…. “Ahmet Amca bir katil”… “neeeee, niye katil olsun benim dedem,deli misin sen” diyor…. “ az önce karşılaştım bizim eve girerken, kolunun altında bir kafa vardı” diyorum… “nasıl kafa” diyor… “bir çocuk kafası siyah saçlı”… “galiba öldürmüş ve dedemden de dava için yardım istemeye gelmiş”… gözleri doluyor… “dedem” diyor “kimseyi öldürmez ki”… çocukken çok acımasız olabiliyorsunuz… nasıl kıyıp da öyle şeyler söylebilmişim, hala hatırladıkça kalbim sıkışır… “Belki istemeden yapmıştır, af edilir” diyorum… çok üzülüyor… “dedemi hapse atarlar mı”… cebimde ki tüm kuru vişneleri ona veriyorum… “Hadi eve gidelim, belki bir şeyler öğreniriz” diyorum…
Üst kata çıktığımızda her şey normal görünüyor sanki… çığlık yok… ağlama yok… tuhaf… dedemler çalışma odasında… anneannem ile Sulte mutfakta yemek hazırlıyorlar…. “yemeğe kalacaksınız” diyor Memet’e anneannem, başını okşayıp…. “köfte patates seversin değil mi?” …bana bakıyor Memet, üzgün üzgün… “anneanne” diyorum… “bugün hiç değişik korkunç bir şey oldu mu?”… “yavrum nasıl korkunç bir şey, niye olsun ki Allah korusun” diyor… “yani cinayet gibi, mesela Gizli Yediler’deki gibi” diyorum… “cinayetmiş, yine o kitaplar”… “okuma o kitapları bak aaaaaa, dedene söyleyeceğim yasaklasın o kitapları”… Sulte “annesini ara abla söyle” diyor….. Allahtan cep telefonları o dönem yok… yoksa Sulte her an beni şikayet etmek için annemi arayabilirdi… “hadi bana dolaptan limon ver çabuk” diyor… “Ama anneanne, hayır bak ben bugün Ahmet amcanın kolunda”… “Serap limon bekliyorum, dedenle de konuşacağız bu konuyu.”
Buzdolabını açıyorum… aman Allahım Ahmet amcanın kolunun altındaki kafa… aaaaaaaaa…… dolapta… çığlıklarım… aaaaaaaaaaaa
Sonra saatlerce, günlerce gülmeler… gülmeler… Memetler hayvancılık ile uğraşıyorlardı, yaylalarda yüzlerce keçileri, koyunları, inekleri vardı, peynir, süt, ayran, yoğurt üretip satıyorlardı… ne şanslıydık ki biz, 1977 yıllarında tulum peynirler gerçek keçi postundan yapılan tulumlara basılıyordu…. Ve meğerse benim çocuk kafası sandığım şey Ahmet Amcanın bize getirdiği tulum peyniri imiş … çok çok utanmıştım… utancımdan köfte patatesimi bile yiyememiştim…. ve çok çok üzülmüştüm, suçsuz birini suçlu ilan etmek meğer ne kadar kolaymış… Ahmet amcanın uzunca bir süre yüzüne bakamamıştım…. ancak en çok Memedi üzmek üzmüştü beni.. o güzel yanaklarından akan göz yaşlarını hatırladığımda hala yüreğim titrer… insan ne kadar dikkatli olmalı biri hakkında yargıda bulunurken….
Şimdi mi, Memet devraldı işleri… o uğraşıyor… sürüleri var…. muhteşem peynirler yapıp satıyor, hayvancılığın bitmeye başladığı ülkemizde, onun direnmesine, vazgeçmemesine hayranım… çok güzel bir eşi ve çocukları var… hep birlikte çalışıp, kazanıyorlar… zaman zaman buluştuğumuzda kuru vişne yiyip, eskileri konuşup gülüyoruz… Her vedamız sonunda bagajımı açtığımda bulduğum keçi postunda ki tulum peyniri ve altında yazan “senin için ufak bir cinayet işledim” notu…. dostum… Memet… h yok adında…… adam derler ona…
Sadece gördüğüm şeylere takılı kalıp, yanlış anlamlar çıkartmayı 8 yaşında bırakmıştım bu olay sayesinde….
Kulağımda dedemin “Hanım kızım adalet doğru, ehli insanların ellerinde olmalı, aksi takdirde çok masum kişinin canı yanar” sözleri….
Masum insanları yakmamak adına…Onları sevenleri acıya boğmamak adına…..Geri dönüşü olmayacak yanlış kararlar vermemek adına… “gerçek gerçekler, gerçekten ortaya çıkıncaya dek karar vermek için beklemek” hayat felsefem oldu…
Kaynak: SERAP GÜVENER
- Mustafa Kır Yazdı: 1 Muharrem, Hicrî Yılbaşımızın 1447. Yıldönümü Münasebetiyle - Haziran 26, 2025
- Lâ Edri Yazdı: Eğer dürüstlüğün artık kaybolmaya yüz tuttuğunu düşünüyorsanız, bu hikâye size yeniden umut verecek… - Haziran 26, 2025
- Turgut Çelik Yazdı: Ağaç köküyle yaşar, insan da öyle - Haziran 26, 2025