Mustafa Kır Yazdı: Aile Bakanımız Sayın Mahinur Özdemir Göktaş’a Açık Mektup
AİLE BAKANIMIZ SAYIN: MAHİNUR ÖZDEMİR GÖKTAŞ’A AÇIK MEKTUP
Modernleşme, sanayileşme ve kentleşme süreçlerinin ortaya çıkardığı yeni oluşumlar, bilim ve teknolojinin ilerlemesiyle meydana gelen hızlı gelişmelere paralel olarak, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alandaki değişim ve dönüşümler, özellikle Batı’dan başlayıp bütün ülkeleri etkisi altına alan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği adı altında; cinsiyetsiz birey, ailesiz toplum inşa etme çabaları bireysel, ailevi ve toplumsal hayatımızı, insani ilişkilerimizi etkisi altına almıştır.
Aile küçük bir toplum, toplum ise büyük bir ailedir. Aile yerine getirdiği fonksiyonları itibariyle toplumun en etkili ögesidir. Bireylerin yetişmesi, yetiştirilmesi, barış ve huzurun sağlanması ve erdemli bir toplumun inşası yönünden alternatifsiz bir kurumdur.
İnsanlık tarihi boyunca kutsal bir sorumluluğun merkezi olan aile kurumumuz; bizi ayakta tutan, birbirimize bağlayan, nesillerin devamını sağlayan, bireyleri kötülüklere karşı koruyan, içinde sevgi ve saygının, şefkat ve merhametin, edep ve hayânın, kültür ve medeniyetin, yardımlaşma ve dayanışmanın öğrenildiği ve yaşandığı kadim bir mekteptir.
Son zamanlarda; cinselliğin yatak odalarının dışına taşınması, mahremiyetin ortadan kaldırılması, çarpık ve ahlaksız ilişkilerin özgürce sahnelenmesi, evliliklerin yerini nikâhsız birlikteliklere bırakması, annelik olgusunun küçümsenmesi ve haz alma kültürünün yaygınlaştırılması; ahlak, edep haya gibi insani meziyetlerin değersizleştirilmesiyle aile kurumu kötülüklerin öğrenildiği, ve yaşandığı bir mekana dönüşmüştür.
Geçmişte her yetişkin erkek ve kadın; evlenme, çoluk çocuk sahibi olma hayali ile yaşarken, günümüzde evlenme, yuva kurma, hayırlı bir evlat yetiştirme gibi güzel hasletler toplumsal bir değer olmaktan çıkmış; evlenmeme veya nikâhsız birliktelik alternatif bir yaşam tarzı haline gelmiştir.
Oysaki aile, Yüce Allah tarafından insanların mutlu, huzurlu bir yaşam sürmeleri için müstesna bir kurum olarak takdim edilmiştir. K. Ker imde; “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Rûm, 30) “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.” (Furkan, 74) Buyurulmak suretiyle; Bir milletin ilelebet hayatiyetini sürdürebilmesi huzurlu bir aile kurumunun varlığına bağlamıştır.
Sözde şiddeti, tacizi, tecavüzü önleme amacıyla dayatılan, çocuklarımızı cinsiyetsizliğe zorlayan, cinsel sapıklığı ve sapkınlığı normalleştiren AB uyum yasalarının hayata geçirilmesi toplum yapımızı, aile hayatımızı çökme noktasına getirmiştir. Boşananların, evlenmeyenlerin, geç evlenenlerin, nikâhsız birlikteliklerin, sevgili hayatı sürdürenlerin sayısı giderek artış göstermiştir. Aile yuvalarının parçalanması, tek ebeveynli ailelerin oluşması, aile kurumunun değersizleştirilmesi yüzünden mutsuz, umutsuz, suça ve şiddete meyilli bir gençliğin çoğalması kaçınılmaz hale gelmiştir. Aile yapımız; sağlıklı bir nesil yetiştirme, neslin devamını sağlama, kadim kültür ve medeniyet değerlerimizi kuşaktan kuşağa aktarma gibi fonksiyonunu yerine getirme imkânından mahrum bırakılmış, neticede nüfusumuz yaşlanmıştır.
Dijitalleşme ve küreselleşme kültürünün etkisiyle TV kanallarında, sosyal iletişim ağlarında yayımlanan birbirinin kopyası mahiyetinde; batı kaynaklı, dinî ve ahlakî değerlere ters düşen, aile bağlarını, arkadaşlık ilişkilerini koparan, toplumsal dayanışma ruhunu ortadan kaldıran, sevgi, saygı, vefa, şefkat, merhamet sadakat gibi güzel hasletleri yok eden; hırs, öfke, kin, nefret, intikam ihanet, şiddet, şehvet, cinsellik gibi süfli duyguları körükleyen, ensest ilişkileri, nikâhsız birliktelikleri makul gösteren diziler, ahlaksızlığı yaymak için açılan internet siteleri, sözde boşanmaları önleme, aile içi anlaşmazlıkları çözüme kavuşturma amaçlı sunulan gündüz kuşağı adı altında ki TV programları, kimin kiminle düşüp kalktığını, kimlerin ayrılıp kimlerle metres hayatı yaşadığını anlatan, ahlâksızlığı yaşam tarzı olarak sunan magazin haberleri ile milletimiz adeta bir değişim ve dönüşüme tabi tutulmuştur.
Müslüman ülkelerin başında gelen Türkiye’mizde zinanın suç olmaktan çıkarılması sebebiyle resmi nikahlı olduğu halde eşini terk edip; iddet müddet beklemeden bir başka erkekle karı-koca hayatı yaşayan ve peyda edilen çocukların babalarının, DNA yoluyla belirlenmesi, eş ve çocuklarını bırakıp, başka kadınlarla düşüp kalkan, sürekli sevgili değiştiren erkeklerin süfli hayatlarının özen duyulacak bir meziyet gibi takdim edilmesi, aşk yaşayıp ayrılan veya boşanmak isteyen kadınlara yönelik işlenen cinayetlerin, evden kaçıp ailesini reddeden genç kızların ve çocukların dramlarının reyting toplama adına TV ekranlarında internet portallarından ballandıra ballandıra ifşa edilmesi özellikle bu tür programların ailelere yönelik yapılması; aile içi mahremiyeti ayaklar altına aldığı gibi; geleceğimizin teminatı çocuklarımızın ruh sağlıklarında onarılması imkansız yaralar açmış, hangi ülkede yaşadığımızı sorgulanır hale getirmiştir.
Böylesi toplum yapımıza uygun olmayan programlar ve programlarda etkin rol üstlenen figürlere özenen çocuklarımız; örf, adet, gelenek, görenek, inanç ve ahlakî değerlerimize uygun olmayan bir yaşam tarzının içine itilmiş, hem bizi biz yapan değerlerimizin temel koruyucusu ve taşıyıcısı olan aile yapımız çözülme ve çökme noktasına getirilmiş, böylelikle geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız öz değerlerinden uzaklaştırılmıştır.
Bütün bu olup bitenler karşısında görevi; milli, manevi, ahlaki, sosyal ve kültürel dokudaki aşınmalara karşı aile yapımız ile birlikte çocuklarımızı her türlü ihmal ve istismara karşı korumak olan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın; bol para kazanma ve reyting amaçlı; yasak aşkları, tacizleri, tecavüzleri, boşanıp ayrılmaları, aile içi çatışmaları, sık sık eş değiştirmeleri, kimlerin kimlerle düşüp kalktıklarını anlatan nikahsız birliktelikleri teşvik eden magazin haberlerini, öğle kuşağı adı altında; aile içi mahremiyetlerin, iffetsizliklerin; gelin-kaynana, damat-gelin arasında yaşanan ahlak dışı diyalogların paylaşıldığı ifsat programların ve TV dizilerinin hem muhafazakar hem de iktidara yakınlıkları ile bilinen TV kanallarında yayınlanması ve bu yayınlara müsamaha ile bakılması gençliğimiz ve aile yapımız siyasete kurban mı ediliyor? Sorusunu akla getirmiştir.
RTÜK tarafından; toplumun ahlakını, eğitimini, kültürünü ruhsal yapısını olumsuz etkileyen, evlilik müessesini toplum nazarında basitleştiren, ahlak dışı konuşmaları, argo ifadeleri, ekran gerisinde yaşanan rezaletleri ortaya döken programların tasallutundan çocuklarımızı kurtarma yönünde bir adımın atılmaması da kaygı vericidir.
RTÜK’ün görevi, yayınların izlenme oranlarını belirlemek değil, zararlı yayınlardan halkımızı ve çocuklarımızı korumak olmalıdır. Dizi, film veya sosyal içerikli gayri ahlaki programların yayımına izin verilmeden önce bilimsel bir kurul tarafından incelenmesi, zararlı bölümlerinin kaldırılması, daha doğrusu zararlı programlar yerine aile yapımızı güçlendirici, çocuklarımızın, yolunu ve yönünü aydınlatıcı, bilgi, beceri ve kültürünü geliştirici toplumsal dayanışmayı ve yardımlaştırmayı güçlendirici güzel programların hayata geçirilmesine öncülük etmektir. Çünkü kötülüklerin önlenmesi ancak kötülüğe giden yolların kapatılması ve iyiliklerin ve güzelliklerin yaşam biçimine dönüştürülmesi ile mümkündür.
Şunu ifade etmek isterim ki, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” adı altında eş cinselliği ve cinsiyetsizliği normalleştirmeyi, milletimizi kadim değerlerinden koparmayı, inanç, kültür ve medeniyet değerlerimizi yok etmeyi, aile yapımızı yıkmayı, neslimizi kurutmayı hedef alan içinde bin bir türlü hainlikleri barındıran; (CEDAW) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Aile Yıkım Kanunu, Zinayı suç olmaktan çıkaran ve fuhşu serbest kılan 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu gibi ulusal ve uluslararası küresel yıkım projeleri yürürlükten kaldırılmadan, Avrupa Birliği normları gibi bizi biz yapan değerlerimizden uzaklaştıran politikalardan vaz geçilmeden, yukarıda ifade ettiğim mezkûr programları kaldırıp, yerine eğitici, öğretici yönlendirici programları yerine koymadan geleceğimizin ve aile kurumumuzun korunması mümkün değildir.
Gelinen noktada; “Önce ahlak ve maneviyat” düsturu ile devletin ve toplumun tüm katmanlarını kapsayacak şekilde bir manevi kalkınma programı hazırlanmalı iyilik ve güzellikler yaygınlaştırılmalı, kötülükler ve kötülüğe sevk eden her türlü faaliyetler ivedilikle durdurulmalıdır. Şunu ifade etmek isterim ki; kötülükler insanlık için bir ideal ve kötülük yapma, nesilleri ifsat etme bir hak olamaz, insan hakkı sayılamaz!
Bilindiği üzere geleceğimizin temeli eğitim ve terbiye yoluyla aile kurumunda atılmakta, eğitim kurumlarıyla sürdürülmektedir. Bunun için; analar babalar sıcak aile yuvasının ilk öğretmeni olacak, çocuklarını her türlü kötülüklere karşı koruyabilecek, terbiye edilebilecek, ruhlarına dokunabilecek ve onları geleceğe hazırlayabilecek nitelikte yetiştirilmelidir. Okullarımızda ise faydalı ilmi ve terbiyeli bir nesil yetiştirmeyi amaç edinen fıtrata uygun bir eğitim sistemi hayata geçirilmelidir.
Şehveti, şiddeti, cinselliği öne çıkaran, milli, manevi ve ahlaki değerlerimizi erozyona uğratan programların yayınlanması engellenmeli, programlar, yayımdan önce mutlaka bilimsel bir kurulun denetimine tabi tutulmalı, zararlı olanları RTÜK tarafından kaldırılmalıdır.
Devlet; mevcut Anayasanın ailenin korunmasıyla ilgili 41.maddesine istinaden ailenin huzur ve refahının sağlanması, aile bireylerinin korunması konusunda üstlendiği sorumluluğunu yerine getirmeli; “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” adı altında eş cinselliği ve cinsiyetsizliği normalleştiren milletimizi kadim değerlerinden, inanç, kültür ve medeniyet değerlerimizden koparmayı, aile yapımızı yıkmayı, neslimizi kurutmayı hedef alan; içinde bin bir türlü hainlikleri barındıran; (CEDAW) Uluslararası Sözleşmesi, 6284 Sayılı: Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Aile Yıkım Kanununu, Zinayı suç olmaktan çıkaran 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ve tüm uluslararası küresel yıkım projelerini derhal yürürlükten kaldırmalıdır.
Bunlar yapılmadan; bütün okullar İmam-Hatip yapılsa, bütün camilerde 24 saat faaliyet yapılsa, her doğan çocuk için çok yüksek promosyonlar dağıtılsa, bu yıl değil, her yıl aile yılı olsa aile yapımızı koruyamayız, güvenli bir nesil yetiştiremeyiz.
Saygılarımla.
Kaynak: Mustafa Kır
Not: İşbu makale ‘Gerçek Bilgi’de neşredilmiştir.
- İsrail’e Yaptırım Uygulayın-Gazzeli Çocuklara Gıda Ulaştırın- - Mayıs 22, 2025
- Reşat Nuri Erol Yazdı: Sistem arayışı; Süleyman Karagülle-Adil Düzen-6 - Mayıs 22, 2025
- “Konservatuvar Öğrencilerimizden Müzik Ziyafeti” - Mayıs 22, 2025